Bağımsız her milletin bir millî marşı vardır. Milli marş, mensup olduğu milletin değerlerini ve istiklâlini simgeler.
Mehmet Akif Ersoy’un 12 Mart 1921’de kahraman ordumuza ithaf ederek yazdığı İstiklal Marşımız
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk başkanlığında yapılan meclis tarafından milli marş olarak kabul edildi.
Maarif Vekaleti, Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlarında, İstiklâl Harbi'nin millî bir ruh içerisinde kazanılması imkânını sağlamak amacıyla 1921'de bir güfte yarışması düzenledi. Yarışmaya toplam 724 şiir katıldı. Eser gönderenler arasında Kâzım Karabekir, Hüseyin Suat Yalçın, İsak Ferrara, Muhittin Baha Pars ve Kemalettin Kamu gibi tanınmış isimler de vardı. "Çanakkale Şehitlerine" ve "Bülbül" gibi şiirlerin sahibi Mehmet Âkif'in "Milletin başarılarının para ile övülemeyeceğini" düşündüğü için yarışmaya katılmak istemediği bilinir.
Son şiir gönderme tarihi olan 23 Aralık 1920'den sonra Eğitim Bakanlığı güfteleri incelemiş ancak içlerinde istiklal marşı olabilecek bir eser bulamamıştı. Mehmet Âkif, Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey'in kendisine yazdığı 5 Şubat 1921 tarihli davet mektubundan sonra fikrini değiştirerek Ankara'daki Taceddin Dergâhı'ndaki odasında, Türk ordusuna hitap ettiği şiiri kaleme aldı ve Bakanlığa teslim etti.Şiirde şair; Kurtuluş Savaşı'nın kazanılacağına olan inancını, Türk askerinin yürekliliğine ve özverisine güvenini, Türk ulusunun bağımsızlığa, Hakk'a, yurduna ve dinine bağlılığını dile getirmiştir. Hamdul¬lah Suphi Bey, Âkif'in şiirinin önce cephede asker arasında okunma¬sına karar verdi. Batı Cephesi Komutanlığına gönderilen şiir, askerin beğenisini kazandı. İstiklâl Marşı, 17 Şubat 1921 tarihinde Hâkimiyet-i Milliye ve Sebilürreşad gazetelerinde yayımlandı, on iki gün sonra ise Konya'da Öğüt gazetesinde yer aldı.
Ön elemeyi geçen yedi şiir, 12 Mart 1921'de Mustafa Kemal'in başkanlığını yaptığı Meclis oturumunda tartışmaya açıldı. Mehmet Âkif'in şiiri, Meclis kürsüsünde Hamdullah Suphi Bey tarafından okundu. Şiir okunduğunda milletvekilleri büyük bir heyecana kapıldı ve diğer şiirlerin okunmasına gerek görülmedi.[5] Bazı mebusların itirazlarına rağmen Mehmet Akif'in şiiri coşkulu alkışlarla kabul edildi.
Güfteye en sert eleştiri Kâzım Karabekir'den geldi. Kâzım Karabekir, 26 Temmuz 1922'de Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey’e yazdığı mektupta yarışma sonucunun iptal edilmesini istemiş ve eleştirilerini sıralamıştır. Eleştirilere karşın güftede bir değişikliğe gidilmedi ve Paşa da bu konuda ısrarcı olmadı.
Mehmet Âkif, kazandığı beş yüz liralık ödülü yoksul kadın ve çocuklarına iş öğreterek yoksulluklarına son vermek için kurulan Darülmesaiye bağışladı. Şair ayrıca, İstiklâl Marşı'nın Türk milletinin eseri olduğunu beyan etmiş ve İstiklâl Marşı'nın güftesini, şiirlerini topladığı Safahat'a dahil etmemiştir.
Şair “korkma” diye seslendiği, özelde Türk ordusu, genelde Türk milletidir. O günlerde memleket işgal altında ve millet kan ağlıyordu. Bazı mandacılar ve millete yabancılaşanlar, millete sürekli ümitsizlik telkin ediyorlardı. O ıstırap yıllarında güneş batarken bu endişeyi duyan millete karşı Âkif'in ümitvar yüreğinden yükselen erkek sesi, umutları yeşerterek endişeleri yok etmiştir. Burada ayrıca, hicret esnasında korkan Hz. Ebu Bekir 'e karşı “Korkma!” diyen Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V) 'in sözüne telmih (hatırlatma) vardır.
Şair , ilk kıtada bayrağımızın sembolü olarak kullandığı “sancak ” kelimesini şehitlerimizin kanının rengi olan “al” ile tavsif etmiştir. Birinci dörtlükte bayrağı karanlıkları aydınlatan “yıldız”a benzeten şair, ikinci kıtada ise “hilâl” mecazıyla ona seslenmiştir. Hilâl, şairin Çanakkale şehitlerinde: “Bir hilâl uğruna yârab, ne güneşler batıyor!” dizesinde ifade ettiği gibi İslâm 'ın,Allah 'ın sembolüdür. Prof. Dr. Emin Işık 'ın ifade ettiği gibi: “Hilâl, gökyüzündeki hilâl şeklinden dolayı değil, yazılışındaki harflerden dolayı kutsal bir anlam taşır. Çünkü hilâl kelimesi, Allah isminin harfleriyle yazılır. Her iki ismin ebced hesabıyla sayısal değeri de eşittir… Hilâlin kucağındaki yıldız ise doğrudan doğruya Muhammed imlâsının şeklinden alınmıştır. Çünkü sülüs yazısıyla Muhammed yazılınca ortaya beş köşeli bir yıldız çıkar… İslâm'ın beş şartının da böyle ifade edilmiş olduğu unutulmamalıdır.”
İstiklâl Marşı 'mızdaki “Çatma, kurban olayım, çehreni, ey nazlı hilâl!/ Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl” ifadesinde şair, bayrağın şahsında aynı zamanda Allah'a seslenmektedir. Allah'ın “celâl” ismini de zikreden Âkif, Allah'ın bu millete artık“rahmet” ve “merhamet” ile muamele etmesini dilemektedir.
Bestelenmiş iki kıtanın sonunda terennüm edilen “Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin istiklâl!” mısrası, en önemli mısra (ana fikir) olduğu için şiirin sonunda da tekrarlanmıştır.“Hakk” kelimesi tevriyelidir. Birinci anlamı “Allah”, ikinci anlamı “hukuk ve adalet”tir. Bu mısrada “istiklâl”in, Allah'a ve adalete bağlı milletin hakkı olduğu hakikati veciz bir şekilde dile getirilmektedir. Allah'a bağlı olan, ondan başkasından da bağımsız olur.
Vatan ; tarih ,din ve milletin kaynaştığı; şehitlerin kanlarıyla değerli ve aziz kılınan yerdir. İstiklâl Marşı'mıza asıl ruhunu veren “istiklal , bayrak ,millet , din,Hakk , ezan ,şehadet ,hilâl , yurt ” gibi kavramlardan rahatsızlık duyan, bu marşı laikliğe aykırı bulup“Onuncu Yıl Marşı ”nı baş tacı edenler, milleti millet yapan ebedi ve manevi değerlere yabancılaşmış kişilerdir.
Bize düşen vazife, İstiklâl Marşı'nı sadece okuyup ezberlemek değil; “milli mutabakat metnimiz”in mânâ ve ruhunu anlayıp hissetmek ve yaşatmaktır.