1885 yılında kurulan Ertuğrul Sancağı, merkezi Bilecik olmak üzere Söğüt, İnegöl ve Yenişehir kazalarından oluşmaktaydı. Geniş dutluk alanlara sahip olan Bilecik’te pek çok ipek imalathanesi açılmıştı. İmalathanelerin ekseriyeti gayrimüslimlere, özellikle de Ermenilere aitti. Bu işletmelerde çalışan işçiler 1910’da Bursa’dan başlayıp Bilecik’i de içine alan grev dalgasında iş bırakma eylemi yapmıştı. Birinci Dünya Savaşı süreci ise fabrikaların birçoğunun kapanmasına yol açmıştı.

Sultan II. Abdülhamid’in iradesiyle 1885 yılında kurulan Ertuğrul Sancağı, merkezi Bilecik olmak üzere Söğüt, İnegöl ve Yenişehir kazaları ile bu idari birimlere bağlı birçok nahiye ve köyü içeriyordu. On dokuzuncu yüzyılda, geleneksel metotlarla yapılan ipek üretimi yerini mekanik üretime bırakınca, geniş dutluk alanlara sahip olan Bilecik ve havalisinde pek çok ipek imalathanesi açıldı. Nitekim Bilecik, ipekçilik sektöründe adından sıkça söz ettirerek Birinci Dünya Harbi’ne kadarki süreçte, ortaya çıkardığı mamul bakımından kayda değer bir mevki elde etti.

On dokuzuncu yüzyılda ipek çekme tesislerinde de gelişme kaydedildi. Bursa’da 1834 yılında Fransız Glaizal ailesinin ham ipek tesisi inşa etmesi ilk girişimdi ama başarılı olamadı. Sonrasında İsviçre’nin Basel şehrinden gelen M. Falkeisen bu tesisi devralarak amacına ulaştı. Falkeisen’in ardından yeni yatırımcılar da ortaya çıktı. Özellikle Bursa’nın yerlisi olan Bilezikçi Kardeşler, İtalyan modeline göre yedi yüz elli makaralı bir fabrika planlaması yaptı ancak bu sayıyı yakalayamadı. Bununla birlikte Bilezikçi Kardeşler Bilecik, Yenişehir ve Gemlik gibi yerlere küçük ipek çekme atölyeleri kurmaya muvaffak oldu.

Teknolojik ilerlemeye rağmen ipekçiliği sekteye uğratan hadiseler de yaşandı. Mesela 1844’te baş gösteren bulaşıcı karataban salgını Bilecik ve çevresinde ipek üretiminin azalmasına ve dut bahçelerinin önemli bir kısmının tarlaya dönüşmesine yol açtı.

Bilecik ipekçiliğini derinden sarsan bir diğer gelişme ise Avrupa ipeklisiyle rekabet edilememesiydi.

Buna mukabil 1888’de ipek öşrünün Düyun-ı Umumiye İdaresine’ne bırakılması ipekçiliğin canlanmasına katkı sağladı. Çünkü söz konusu idare Bursa ve Bilecik bölgesinde hem Pasteur usulünün izlenmesi hem ipekçilik enstitüsünün açılması ve hem de dut bahçelerinin ihyası için faaliyette bulundu.

Ayrıca modern ipek üretim metotlarının daha ileri seviyede benimsenmesi için 1891-1892 yıllarında Bursa’da ipek üretme yarışmaları ve Bilecik’te de nakit para ve mikroskop ödüllü yıllık sergiler düzenlendi.

İpek İmalathaneleri Bilecik ve havalisinde teşvikler sonucunda birçok ipek imalathanesi inşa edildi. Aşağıdaki tablodan da anlaşılacağı gibi 1906’da Bilecik’te 11, Aşağıköy’de 3, Pelitözü köyünde 2, Vezirhan köyünde 1, Küplü nahiyesinde 10, efke nahiyesinde 3, Söğüt kazasında 4 ve İnegöl’e bağlı Cerrah köyünde ise 6 adet ipek işletmesi vardı. Sancak içinde ipek imalathaneleri Bilecik merkez ile bağlı köy ve nahiyelerde yoğunlaşmıştı. Bunların en büyükleri Bilecik’te Rupen Tilkiyan, Küplü’de ise Hacı Sava ve Kosma ile A. Surlas’a aitti.

Sancak genelinde faaliyet gösteren 40 işletmenin toplam mancınık sayısı 2.510’du. Mancınıkların %43’ü Bilecik ve köyleri, %29’u Küplü, %6’sı Lefke, %8’i Söğüt ve %12’si İnegöl’de bulunuyordu. İşletmelerin ekseriyetinin gayrimüslimlere, özellikle de Ermenilere ait olması gayrimüslimlerin yeterli sermayeye sahip olduklarını göstermektedir. Bilecik’teki ipek işletmeleri Bursa ile karşılaştırıldığında Bilecik’in sektördeki önemi bariz bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Nitekim 1906’da Bursa merkezine bağlı kazâ, nahiye ve köylerde 51 adet ipek işletmesi Bilecik’te ise 40 imalathane mevcuttu.

Bilecik’te açılanların yanı sıra kapanan ipek işletmelerine de rastlanmaktaydı. Örneğin, 27 Ağustos 1907’de Bilecik’te ipek fabrikası çalıştıran Agop Anadolyan, işleri yolunda gitmeyince on iki bin lira açık vermiş ve bazı yabancı şirketleri de zarara uğratarak Atina’ya firar etmişti.

Kaçan işverenler olduğu gibi iş koşullarından memnun olmayan işçiler de vardı. Nitekim Bilecik’teki ipek fabrikalarında çalışan işçiler, çalışma şartları ve ücretler konusunda bazı problemler yaşamışlar ve kimi zaman da iş bırakma eylemi yapmışlardı.

Hükümet, 1909’da çıkardığı Tatîl-i Eşgâl Kanunu ile gerekli önlemleri almaya çalışmışsa da 1910’da Bursa’dan başlayıp Bilecik’i de içine alan bir grev dalgası yaşanmış ve Bilecik’teki ipek fabrikalarında çalışan işçiler, 4 Ağustos 1910’da Dâhiliye Nezareti’ne bir telgraf yollayarak çalışma şartları ve ücretler konusundaki şikâyetlerini şöyle dile getirmişlerdi: “Bizden temettü vergisi istenir, senede üç-beş ay işleyen, 800 çarhlı, on beş fabrikada sene zarfında hizmet eden ancak yüz kişi vardır. Geri kalanımız çaresiz ve aç kalıyoruz. Yevmiye beş kuruş ücretle çalışıyoruz. Fabrikanın, herhangi bir kişinin tahammülü üstündeki sıcak ve olumsuz havasına maruz kalıyoruz. Cüzi bir ücret aldığımız halde bu meblağın da tamamen veya kısmen elimizden alınması meşrûtiyet ve insaniyetin kabul etmeyeceği bir haksızlık olacağından bu vergi için işlerimizi tatil ettik. 1.500 nüfus bir haftadır aç kaldığımızdan adalet-i meşrûtiyetin icrasını ve açlığımıza çare bulunmasını istiyoruz”12 Yetkili kurumlarca işçilerin greve gitmesi üzerine inceleme başlatıldı ama olaydan 17 gün sonra kadın işçiler de aynı gerekçelerle iş bıraktı. Mutasarrıflığın yaptığı araştırmada, Bilecik ve Küplü’deki ipek fabrikalarında çalışan kadın işçilerin temettü vergisi vermemek için greve gittikleri bilgisi alındı. Problemi çözebilmek için kadın işçilerle temasa geçildi ve vergiden vazgeçilemeyeceği, ancak verginin tahsilinde devlet ve fabrika sahipleri tarafından gerekli kolaylığın gösterileceği ifade edildi. Ayrıca kadın işçilere baskı yapılmaması, aksi takdirde gereken kanunî işlemlerin uygulanacağı da ilgili idarî birimlere bildirildi. Tahkikat biraz daha derinleşince kadın işçilerin asıl maksatlarının temettü vergisi vermemek değil, yevmiyelerinin arttırılması olduğu anlaşıldı. Bunun üzerine fabrika sahipleri ile görüşüldü ve meselenin iyi bir neticeye bağlanması istenildi.13 Aynı yıl içinde yaşanan benzer bir olayda ise Bilecik Hansamonyon İpek Fabrikası’nda çalışan 66 işçi, haklarının işveren tarafından gasp edildiğini öne

sürerek şikâyetçi oldu. Fabrika sahibi suçlamaları kabul etmedi. Vilâyet ise işçiler ile işveren arasındaki anlaşmazlığın mahkemeye ait bir husus olduğunu belirtti.14 Anlaşılacağı üzere ipek fabrikalarında çalışan işçiler haklarını alamadıkları gerekçesiyle defalarca greve gittiler, şikâyetçi oldular fakat işçiler lehinde somut bir gelişme yaşanmadı. Sonraki yıllarda devletin harplerle uğraşması sektörü daha da sıkıntıya soktu. Çünkü savaşlar, fabrikaların birçoğunun kapanmasına neden oldu. Öyle ki aşağıdaki tabloda da görüldüğü gibi Bilecik’te 1917’de yalnızca 3 fabrika faaliyet gösterebildi. Bu fabrikaların çalışma süreleri 15 gün ilâ 3 ay arasındaydı. Söz konusu dönemde istihdam edilen işçi adedi sadece 244’tü ve bu sayının 40’ı kadındı. İşçilerin aldıkları yevmiye ise ortalama 5 kuruştu

Yine zikredilen sene içinde İnegöl’e bağlı Cerrah köyündeki ipek fabrikalarından sadece birisi fasılalı olarak çalışabildi. 17 Söğüt’teki 4 ipek fabrikası ise neredeyse hiçbir faaliyette bulunamadı.

20.yüzyıl başlarında, merkezi Bilecik olan Ertuğrul sancağında pek çok ipek imalathanesi açılmış ve üretim yapmıştı. Sahiplerinin çoğu gayrimüslim olan imalathaneler, sancak ekonomisinin en önemli dinamiklerinden birini teşkil etmiştir. Her ne kadar bazı zamanlar işçiler koşulların yetersizliğini, yevmiyelerin azlığını gerekçe göstererek iş bırakmışlarsa da söz konusu işletmelerin bölge insanına sağladığı istihdam son derece anlamlıdır. Lakin Birinci Dünya Savaşı ipek imalathanelerini doğrudan etkiledi ve tedricen faaliyet gösteremez duruma getirdi. Milli Mücadele Dönemi’nde bölgenin üç defa Yunan işgaline maruz kalması ise fabrikaları yok ettiği gibi ipekçilik sektörünü de âtıl bıraktı.

Kaynak: HABER MERKEZİ