Bizleri insan yapan acısıyla, tatlısıyla, sevinciyle, hüznüyle duygularımızdır. Kültürümüzde çok önemli bir yere sahip olan türkülerimiz, aradan ne kadar zaman geçmiş olsa da yakıldığı dönemin izlerini bizlere en saf haliyle taşır.
Bazı ustalar vardır ki bu türküleri bizlere sadece söylemekle kalmaz, adeta onları bizlere yaşatır. Eminim ki akla gelen en iyi ustalardan biri de büyük üstat, bozkırın tezenesi Neşet Ertaş’tır.
Halk ozanı olan Ertaş, Abdallık kültürünün ve müzik geleneğinin son büyük temsilcisidir. Halka olan saygısı, naif tavırları da sanatçı olmak ne demektirin en büyük örneğiydi. 1970'li yıllardan itibaren türküleri dönemin pek çok sanatçısı tarafından yorumlanan usta, 2009 yılında UNESCO'nun Yaşayan İnsan Hazinesi envanterine girmeye değer görüldü.
En ünlü eserleri “Kurusa fidanın”, “Bahçe duvarından aştım”, “Seher vakti”, “Yalan dünya” ölümsüzlük sihrini bulmuş nadide parçalardandır. "Bana öldü demeyin, yoruldu gitti deyin..." "Yapılan en büyük kötülük, iki âşık insanın arasına girmektir. Dert ayrılık derdiymiş, başka dert var mıymış ben bilmiyorum." Sözleri, hayata bakışı, yorumlayışını da en iyi şekilde anlatmıyor mu?
İşte böyle büyük bir ustayı ölümünün 10. Yılında tüm türkü severler olarak en büyük saygı ve minnetimizle anıyoruz. Ruşun şad olsun bozkırın tezenesi, hatıran ve eserlerin bize ve bizden sonraki nesillere yol göstersin…