Ülkemizin en büyük sorunları arasında var olan işsizlik, her geçen gün büyük bir kara deliğe dönüşüyor. Bu delik sadece rakamlardan ibaret değil, insanların hayatları bu delikte kaybolup gidiyor.
Son zamanlarda artan ekonomik krizin etkileri gösterdi ki büyük bir uçurum yaşıyoruz. Özel sektörde yığınla işçi kıyımı yapılırken, bir taraftan da insanların akıllarıyla dalga geçer gibi “işsizlik yok iş beğenmemezlik var” gibi bir şehir efsanesi dolandırılıyor.
Her yıl binlerce öğrenci, öncesinde bir istihdam bir planlama yapılmamış meslek dallarından mezun olup işsizlik canavarıyla baş başa bırakılıyor. Sırf işsizlik rakamları bir yıl daha az çıksın, bu nüfus sokakta “iş yok, açım” diyerek dolanmasın diye açılan apartman üniversitelerinden mezun olan gençlerimizden bahsetmiyorum bile…
Binbir umutla, azimle bir üniversiteye yerleşen gençlerimiz, mezun oldukları an hayallerini ceplerine koyup gerçek hayatla yüzleşiyorlar. Belki birileri çıkıp “kıytırık” bir bölüm okudukları için işsiz kaldıklarını söyleyecek… En azından gidin bir fabrikaya, zincir marketlere, oradaki personellerin hangi okuldan mezun olduklarını sorun. Yüzünüz kızarmazsa, gözleriniz yaşarmazsa zaten bu söylenenler sizler için değildir, vicdanınızı herhangi bir boş sözle avutabilirsiniz.
İşsizlik “siyaset” işi değildir. “İşsizliğe karşı gelmek, hak, adalet aramak da” muhalefet olmak değildir. Dünyaya getirdiğimiz her çocuk için bu sorumluluğu hissetmeliyiz. Peki ne yapabiliriz? Yalnızca bizlere verilenle “şükürcülük” çukuruna düşmek yerine hak ettiğimiz, yaşamaya layık olduğumuz bir hayat planlaması isteyelim. Bizleri kimler yönetirse yönetsin başımızı eğmek yerine dik tutalım ki en azından bundan sonra bir geleceğimiz olsun.