Dört yıl süren (1914-1918) ve insanlık tarihinin en çok mal ve can kaybına sebep olan 1. Dünya savaşının bitmesiyle, senaryosu çok öncelerden batılı emperyalist devletler tarafından yazılmış ve Osmanlı Devleti’nin parçalanıp dağılması anlamına gelen “Şark Sorunu” projesi gerçekleşmiş oluyordu.
30 Ekim 1918’de Ege Denizi’ndeki Limni adasının küçük bir liman kenti Mondros’ta, Osmanlı Devleti’yle İtilaf Devletleri arasında yapılan ateşkes anlaşması bir savaşı sona erdirirken aynı zamanda dini temele dayalı bir imparatorluktan laik,ulusal bir cumhuriyete geçişin temel bir dayanağını oluşturan Milli Mücadele dönemini de başlatmış oluyordu.(1)
Bu silahlı mücadele artık Anadolu’da yapılacaktı.Batı’da Ali Fuad Cebesoy ve Doğu’da Kazım Karabekir paşaların bir şeyler yapma gayretleri dikkat çekiyordu. Bu iki komutan Mustafa Kemal Paşa ile yaptıkları görüşmelerinde Anadolu’ya geçtikleri takdirde her zaman emrinde olacaklarını söylemişlerdir. Mustafa Kemal Paşa,Milli Mücadele hareketi için Anadolu insanını organize ederek milli bir direnişe geçmek gerektiğini söyleyen ilk komutan değildi ama bu işi yapabilecek en yetenekli kişinin o olduğu kesindi.(2)
Savaşın sona ermesiyle İttihat ve Terakki Hükümeti’nin yöneticileri Enver, Talat ve Cemal Paşalar bir Alman gemisiyle yurt dışına kaçarken İtilaf donanması 13 Kasım 1918’de İstanbul limanına demir attı. Ateşkes anlaşmasının koşulları devreye giriyor ve ülkenin muhtelif yerleri İngiliz, Fransız ve İtalyan kuvvetlerince işgal ediliyordu. Bunu 15 Mayıs 1919’da Yunan Ordusu’nun İzmir’i işgali izledi.
Mustafa Kemal artık İstanbul’da kalmanın çözüm yolunda hiçbir faydasının olmadığını görüyor ve bir an evvel Anadolu’ya geçmenin yollarını arıyordu. Bu sırada Rumların Doğu Karadeniz kıyılarında bir Pontus Devleti kurma girişimleri, Rus birliklerinin Kafkasya’yı Anadolu’ya bağlayan topraklardan çekilmesiyle bölgede başlayan kargaşa vs Mustafa Kemal’in aradığı fırsatı ayağına getirdi.İngilizler Osmanlı Devleti’ne bir nota vererek sorunların bir an evvel çözülmesini aksi takdirde İtilaf Devletlerinin duruma müdahele edeceğini bildirdiler. Bunun üzerine hükümet yörede bir ordu müfettişliği kurarak bu göreve Mustafa Kemal Paşa’yı getirdi. Sultan Vahdettin İngiliz yetkililere Mustafa Kemal Paşa’nın becerilerine güven duyduğunu ve böyle bir görevi yüklenebileceği konusunda güvence verince İngiliz’ler istemiyerek de olsa onay verdi ve Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler için vize çıkarılarak 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun’a gitmesini sağladılar.
Milli hareket Anadolu insanında çok büyük bir heyecan uyandırdı. Amasya Müftüsü Abdurrahman Kamil Efendi 13 Haziran 1919’da Amasya Sultan Beyazıt Camiinde verdiği vaazda şunları söylüyordu:
“Ey ahali,milletin istiklali tehlikeye düşmüştür.Bu felaketten kurtulmak için gerekirse vatanın son ferdine kadar ölmeyi göze almak lazımdır. Yegane kurtuluş çaresi halkın doğrudan doğruya hakimiyeti eline alması ve iradesini kullanmasıdır. Hep beraber Mustafa Kemal Paşa’nın etrafında toplanarak vatanı kurtaracağız.”dedi. O sırada vaazı dinleyenler arasında ,Mustafa Kemal Paşa’da vardı. Müftünün konuşmasıyla coşmuş bulunan Amasya halkı Mustafa Kemal Paşa’ya “Emirlerinizi yerine getirmeye hazırız” dediler.(3)
Mustafa Kemal Paşa Anadolu’ya geçmeden önce bölgede işgale karşı kurtuluş yolları arayan yerel Müdafaa-i Hukuk heyetleri vardı. Bunlar zamanla bölgeselleşmiş, İstanbul hükümetinden ayrı birer güç odağı haline gelmişlerdi. Daha sonra Mustafa Kemal Paşa önderliğinde birleşen bu yerel direniş örgütleri Milli Mücadelenin kazanılmasında çok büyük bir rol oynamıştır. Bazı sıkıntılarına rağmen önce Erzurum (23 Temmuz-7 Ağustos 1919) daha sonra Sivas (4-11 Eylül 1919) kongreleriyle ulusal direniş hareketini Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (A-RMHC) bünyesi altında birleştirmiş Anadolu ve Trakya’da faaliyet gösteren tüm bölgesel direniş örgütleri bu merkezi örgütün birer şubesi durumuna gelmişlerdi.Cemiyet yönetimi de Mustafa Kemal başkanlığındaki 16 kişilik Heyet-i Temsiliye’ye verilmiştir.Artık Mustafa Kemal, İstanbul hükümetine karşı izlediği başarılı politikasıyla ulusal direniş hareketinin tartışmasız lideri durumundadır.
Bu arada Anadolu’daki ulusal kurtuluş haraketinin gelişmesini engelleyemeyen, gücü yalnızca İstanbul ve etrafındaki birkaç il ile sınırlı kalan Damat Ferit Paşa hükümeti istifa etmek zorunda kalmış ve yerine Sivas’ta kurulan Heyet-i Temsiliye ile daha iyi ilişkiler kurmak isteyen Ali Rıza Paşa hükümeti kurmuştur.
Ali Rıza Paşa hükümeti, 9 Ekim’de bir kararname ile Meclis-i Mebusan’ın yeniden açılacağını duyurdu. İki yönetimin temsilcileri 20 Ekim’de Amasya’da bir toplantı yaparak Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın bir an önce açılmasını ve bunun içinde seçimlerin biran evvel yapılmasını karara bağladılar.(4)
Seçimlerin ardından 12 Ocak 1920’de İstanbul’da toplanan Meclis sadece 3 ay çalışabilmesine rağmen yaptığı en önemli icraat Misak-ı Milli’yi kabul etmesidir. Meclis-i Mebusan’ın Misak-ı Milli’yi kabul etmesi İtilaf Devletlerini tedirgin edince 15 Mart gecesi İstanbul limanı ablukaya alınmış ve 16 Mart sabahından itibaren İstanbul işgal edilmiştir. Bunun üzerine, 18 Mart 1920’de son toplantısını yapan Meclis-i Mebusan oy birliği ile faaliyetlerine son vermiştir.
Osmanlı başkentinin işgali ve meclisin dağılmasıyla A-RMHC Tüzüğünün 4. Maddesi hükmünce tüm ulus yönetimini üzerine alma kararını vermek zorunda kaldı. Yeni meclisi Anadolu’da toplamaya karar veren Mustafa Kemal yeniden seçimlerin yapılacağını tüm yurda ilan etti. Bu meclise yeni seçilecek mebuslar ile İstanbul Meclis-i Mebusan’dan gelecek mebuslar katılacaktı.
Seçimlerin ardından, 23 Nisan 1920’de Ankara’da olağanüstü yetkilerle toplanacak yeni meclisin adı TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’ydi. 24 Nisan’da toplanan meclis Mustafa Kemal’i meclis başkanlığına seçecektir. Artık milli mücadeleyi Ankara’dan bu meclis yönetecek ve zafere ulaştıracaktır. Tabii bu mecliste çok çetin tartışmalar ve mücadeleler yaşanacaktır. Bir süre sonra mecliste 1. Grup ve daha sonra 2. Grup şeklinde ayrışmalar olacak fakat iki grup içinde “ulusun varlığı ve devletin bağımsızlığı” konusundaki ideal birliği hiçbir zaman tartışma konusu olmayacaktır.
23 Nisan 1920’de açılan ve son toplantısını yaptığı 16 Nisan 1923 tarihine kadar geçen bu süre, siyasi litaratürümüze 1. Meclis olarak geçmiştir. Açılışında tarihçilerimizin farklı sayılar vermesine karşılık 120 mebusun olduğu, kapanışta ise mebusluğu sürmekte olanların sayısı 337 olarak verilmektedir.
Tarihçi Ahmet Demirel, Birinci Meclis’in (1920- 1923) döneminin dünyanın en ileri demokrasilerinden birine sahip olduğunu, şanlı mücadelesinin başarıya ulaşmasının temelin de bu sağlam meşruiyetin en büyük etken olduğunu belirtir. Meclis İhtilal Meclisidir ve en büyük iradesi olan 1921 Anayasa’sı da İhtilal anayasasıdır. 1921 Anayasası’nda rejimin niteliği, saltanat, hilafet konuları bulunmadığı gibi temel haklardan bahsedilmemiş, devletin en önemli birimlerinden biri olan yargı da düzenlenmemiştir.
Kaynaklar: Ahmet Demirel: Tek Partinin Yükselişi, Birinci Meclis’te Muhalefet (1),(4)
Prof Dr. Osman Özsoy: Kurtuluş savaşı (2),(3)