Bilecik, büyük şehirlerin arasında sıkışmış küçük fakat huzurlu bir il.
Son yıllarda kendi kabuğunu kırma çabası içerisinde yavaş yavaş büyüyen ve diğer illerdeki yatırımcıların dikkatini çekmeye başlayan hatta ilimize rotalarını çevirmelerini sağlayan il durumuna geldi.
Hiç kuşkusuz ki bunun en büyük nedeni uzun yıllar hasreti çekilen ve sonunda her ilin bünyesinde yeralmasının ardından bizimde kavuştuğumuz üniversitemiz oldu. Her yıl öğrenci sayısının artarak büyüdüğü üniversitemiz inşaat sektöründeki yapısal değişim ile de her geçen gün büyüyor. Tabi bunun kaçınılmaz en büyük etkeni olan Rektörümüzü ve kadrosunu unutmamız gerekir. Diğer yandan hızlı bir inşaat yapılanması ile yaşadığımız müteahhit furyası Bilecik’li müteahhitlerin yanı sıra şu anda Bilecik’te 50’ye yakın müteahhidin ilimizde yapsat ve kooperatifçilik yaptığının bilinmesi de ayrı bir durum olarak göze çarpıyor.
Yapılanmada büyüyor olabiliriz ama sosyal ve ekonomik olarak halen yerlerde geziyoruz. Üniversite şehri olacağız diyoruz fakat halen öğrencilerimize sunabildiğimiz sosyal ve kültürel faaliyetlerin büyük eksikliğini duyuyoruz.
Birkaç açılan kafeterya haricinde akşamları öğrencilerin hatta ailelerin zaman geçirebileceği aktivetilere hasret olan ilimizde gece saat 21.00'de hayat adeta duruyor. Bu saatten sonra sokaklar bomboş kalıyor herkes evlerine çekiliyor.
Geçtiğimiz günlerde birebir yaşadığım örnek zannedersem bu durumu doğrulayacaktır. Geçtiğimiz hafta sonu önemli bir organizasyon ile Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi 18 üniversitenin öğrencilerini ilimizde misafir ederek Bilek Güreşi Turnuvası düzenlendi.
Turnuvanın 2. akşamı ailem ile Bilecik merkezinde bir lokantada saat 20:30 sularında yemek yiyorduk o sırada içeriye Bilek Güreşi Turnuvası'na gelen 1 grup öğrenci girdi ve tezgahta kalan yemekleri garson eksikliği veya yemek kalmayacak korkusu ile kendileri almaya başladı.
15 -20 kişilik öğrenci grubu tezgahta nevarsa sildi süpürdü. 5 dakika sonra içeriye başka bir grup girdi. Sporcu oldukları için sulu yemek yemeği tercih etmişlerdi. Fakat onlara yemek kalmamıştı. İçlerinden bir öğrenciden 'bu 4. lokantamız burada da yemek kalmamış, burası nasıl bir il arkadaş' dedi ve söylene söylene öğrenci grubu dışarı çıktı. Şöyle bir etrafıma baktım haksızda değillerdi. Çevre illerimizde saat 20:00'de ve 21.00'de daha hayatın yeni başladığı görülürken, bizim ilimizde ise saat 21.00'de yaşam adeta ölüyor. Bu zaman dilimlerinde lokantalarımızda misafirlere yemek bile yediremiyoruz.
Gelişmiş bir il olma adına çeşitli toplantılar düzenleyip, adımlar atıyor olabiliriz fakat yerleşik düzendeki alışkanları kırmak çok zor gibi görünüyor.