Savaş, insanın kendi tarihiyle, varoluşuyla hemen hemen eşgüdümlüdür hatta canlılığı baz alırsak insandan bile eskidir .
Doğayla savaş, hayatta kalma savaşı, hasımlarla savaş, içgüdülerimizin en derinine dek işlemiştir. Bir yandan süregelen türünü devam ettirme uğraşı, diğer taraftan sınırlı kaynakların sınırsız arzuları karşılayamaması
Darwin kanunlarıyla açıklarsak savaşın sebepleri de evrim geçirmiş politik emelleri elde etmenin aracı olmuştur. Ünlü savaş teorisyenlerinden Prusyalı General Carl Von Clausewitz’in deyimiyle
“... savaş, hasmı irademizi yerine getirmeye zorlayan bir şiddet hareketidir” (Savaş Üzerine – sayfa 14 ,Eriş yayınları 2003)
Bu şiddet bilim ve sanatın buluşlarıyla silahlanır , boyut değiştirir
Örneğin insan aklının ürünü, teknoloji harikası modern savaş uçağı, yüzlerce baldırı çıplak askeri hiç zorlanmadan ortadan kaldırabilir, taşıdığı başlığa göre orta ölçekli kasaba ya da şehrin tamamını havaya uçurabilir. Ne kadar rahat ifade edebiliyorum değil mi ? Oysa korkunç bir şey bu ,acı ama gerçek.
Şiddeti sınırlamada Uluslararası Devletler Hukuku yalnız yeterince gücü olmayan devletlere işler , onlara bile geç işler
Yani başkalaşım geçirse bile savaşın özündeki vahşilik baki.
İnsanın özündeki canavarı bastırabilmek adına daha büyük daha kuvvetli Leviathan’ı yaratmadık mı? Onu besleyip büyütmedik mı? Toplum sözleşmesiyle tasdik etmedik mi? Hep bu sınır tanımaz vahşeti caydırabilmek içindi bunlar , güçler ayrılığı kavramı da önemlidir denge unsuru olarak ama konumuzu saptırmayalım .
Yazıma sebep olan hadise ise şu ; Lübnan’da iletişim için kullanılan pager adı verilen çağrı cihazlarına İsrail’in sızıp, bunların eş zamanlı patlaması sonucu çok sayıda Hizbullah militanı öldü ve yaralandı.
Eylemin korkutucu etkisi de bunlara cabası . Haaretz’de okuduğum kadarıyla 4000 kadar yaralı 12 ölü olduğu belirtiliyor
(tabi bu sayı artabilir ). İçlerinde üst düzey isimlerde mevcut.
Olay benzersiz ve henüz taze olduğundan spekülasyonlar hayli fazla nasıl yapıldığına dair, Al Monitor de yer alan habere göre ise planlanandan erken harekete geçildi, bunlar zamanla berraklaşacak veya üzeri hep sisli kalacak ayrıntılardır.
Burada alınması gereken ders İsrail’in savaş sanatını ne denli ciddiye aldığı Ortadoğu rejimleri ve örgütlerinin ise gücünün yettiğini
(kendi halkları olur genelde) nasıl inim inim inlettiği ama iş esas düşmanla vuruşmaya gelince tabiri caizse üfürmekle yetindiği,
Ayyuka çıkan çaresizlikleri saklanamaz şekilde ayan beyan ortada
İsrail tarihinin en bilinen , karizmatik kişilerinden birisi General Moşe Dayan’dır , bugünkü IDF(Israel Defence Forces) in ruhunu ve imajını oluşturanlardan biridir. Onunla özdeşlesen kişilik tipi vardır İsrail’de
“Sabra” denir bir çeşit dikenli kaktüs benzeri bitkidir
Dışı dikenli ve sert , içi yumuşak,narin ve tatlıdır.
Bizim Ortadoğu rejimleri ve örgütleriyle adeta ham muşmula .
Ne içi lezzetli ne dışının sertliğinin bir önemi var
Buradan IDF ve İsrail’i övdüğüm , göklere çıkardığım yorumuna varılmasın sakın sadece İsrail’in savaş sanatını ciddiyetle icra ettiğini vurgulamak istiyorum zira tarihte Altı Gün savaşı, Yom Kippur Savaşı , günümüzde uyguladıkları başarılı suikastlar, bunu kanıtlar nitelikte
Savaşı bölgeye yayıp genişleme fırsatını kovaladıkları kanaatindeyim hala
Siber savaşta işlerin ne durumda olduğunu zaten son saldırı bize bir şeyler değil çok şeyler gösteriyor lakin Stuxnet ve Pegasus casus yazılımını araştırırsanız fikir edinebilirsiniz aradaki uçurum hakkında.
Bu arada casus yazılım demişken bugün Pegasus kadar etkili olmasa da alt kalibre , tespit edilmesi nispeten kolay casus yazılımlar piyasada cirit atıyor . Vasat zekalı tipler dahi erişebilip kullanabiliyor, malum her toplumda olduğu gibi bizim toplumumuzda da haddini bilmez , art niyetli, ezik insan çok dikkatli olmanız da fayda var.
Bunlar teknik konular dilerseniz rahmetli Mehmet Eymür’ün sitesinde
Başka casusluk öyküleri , yöntemleri okuyup bolca bilgi edinebilirsiniz.
Yazıda esas nokta Savaş Sanatının mantalitesini kavramak olduğundan
İstihbarat dünyasının da uçsuz bucaksızlığını hesaba katarak sayın Eymür’ün yazılarını referans verdim , Murat Yetkin de bu konularda hayli bilgili bir gazeteci büyüğümüzdür
Konu konuyu açıyor isimler zikredince hafıza bir de şuna bak birde buna bak istersen diyor ve hatırıma hayli ilginç aktarmam gerektiğini düşündüğüm bir röportajı getiriyor.
Ruzi Nazar, Özbek asıllı CIA casusudur. İkinci dünya savaşı sırasında Nazi Almanya’sına, savaş sonrası ABD ‘ye çalışıyor , ömrü Sovyetlerle mücadele etmekle geçiyor . Türkiye siyasi tarihinde de etkili bir isim. Nazar’ın 2006 yılında VOA(Voice of America) ‘ya verdiği röportajında evini gezdirirken kütüphanesinde bir bölüm baştan sona Sovyetler Birliği tarihi, coğrafyası, edebiyatına ait kendine eşlik eden gazeteciye gösterirken gülerek “ Düşmanını tanıyacaksın” demeyi ihmal etmiyor
Celal Şengör de kütüphanesini gezdirirken benzer minvalde lafları etmiştir, Sun Tzu’dan bu yana değişmeyen olmazsa olmaz koşullardan biridir Savaş Sanatında hem ülkeler hem kişiler bazında hayatidir
“Düşmanını tanımak ” yanlış düşman seçmek hayatınızı mahvedebilir
Farkında bile olmazsınız.
Savaş Sanatından bahsi açıp Çinli filozof Sun Tzu ve onun günümüzden yaklaşık 2500 yıl önce yazılan “Savaş Sanatı ” eserinden söz etmemek düpedüz kabalık ve iş bilmezlik olur.
Değerli bir büyüğümün hediye ettiği eski basım (2004)
Savaş Sanatı kitabını tekrar inceledim yazı vesilesiyle
Neden asırlardır önemini yitirmediğini bir kez daha anladım
Zira Savaş Sanatını bilmeden hayat arenasında güçlü kalmanız zor