19.Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan nüfusun hemen hemen %40’ı gayrimüslimdi. Batıdan gelen baskılarla, gayrimüslimlerin  Müslümanlar’la eşit siyasi ve hukuki şartlarda yaşaması, devletin yaşayabilmesi için asgari bir şart haline gelmişti. 1856 Islahat fermanı, gayrimüslimlerin “zımmi” statüsünden çıkıp vatandaş statüsüne gelmesi, oluşan bu şartların bir sonucudur. 

Osmanlı devleti dini kurumları devlet bünyesine dahil etmiş, onlara bürokraside, adalet ve eğitim gibi alanlarda önemli görevler vererek ulemayı prestijli bir konuma getirmişti. Ulemanın, kendisine verilen bu prestijli konumun karşılığında, benimsenen Sünni İslam’ın nazariyelerine göre merkezi iktidara karşı  bir muhalefet geleneği neredeyse  hiç olmamıştır. 

“Aslında tarih boyunca İslam toplumlarında “kamu” alanı, sürekli olarak siyasi iktidarlar tarafından düzenlenmiş, bu fiili durumlar, şer’i açıdan tasdik ameliyesinden geçirilmiştir.”(1) 

Yine 19. Yüzyılın ikinci yarısında dünya üzerindeki ülkelerin neredeyse tümü (Osmanlı Devleti ve İran hariç) batılı ülkelerin sömürgeleri haline gelmişti. 18. Yüzyılda Batı’da başlayan aydınlanma dönemi ve 1789 yılındaki Fransız devriminden sonra tüm Balkanlar’daki  milliyetçilik akımları ve Ulus devlet kavramı Osmanlı devletini ve aydınlarını da yeni arayışlara yöneltmişti. 

“1867-1878 yılları arasında şöhret kazanan bir grup Türk aydınının, yani Yeni Osmanlılar’ın amacı hem Türkçe okuyan halkın, entelektüel donanımının Aydınlanmacı kısmının fikirlerini hazırlayan ilk insanlardı ve hem de bu fikirlerle İslam arasında bir sentez meydana getirmeye çalışan ilk düşünürlerdi.”(3) 

Halkın desteğini kazanmanın yolunun savundukları kurumların ve fikirlerin tamamen İslam’a uygun olduklarını anlatmaktan/inandırmaktan geçtiğini görüyorlardı. Geleneksel İslam’ın “Meşveret” ve “Şura” gibi kavramları yenilikçi anlatımda yerini “Demokrasi” ve “Parlamento” gibi karşılıklara bırakmıştı. 

Diğer taraftan, Batı karşısında özgürlüklerini kaybeden ve sömürge konumuna düşen İslam ülkelerinde, halkları ve aydınları açısından İslam Dini bir kurtuluş/bağımsızlık ideolojisi/simgesi haline gelmişti. Bağımsızlık için verdikleri mücadeleler onlar açısından “cihad” doktrini çerçevesinde düşünülüyor ve uygulanıyordu. 

Fakat “ Türkiye hiçbir zaman Batı sömürgesi olmamıştır. Bu yüzden din anlayışı “anti-emperyalist” bir amaçla örülü değildir. Türkiye kabile geleneklerinin sürdüğü Ortadoğu toplumlarından farklı olarak, muntazam bir imparatorluğun mirasçısı olduğu için, din anlayışı anarşik değil nizamidir. Tasavvuf geleneğinden beslenmesi onun mana ağırlıklı ve hoşgörülü özelliklerini belirgin hale getirmiştir. Yine Türkiye’de ana akım din anlayışı, Cumhuriyet’i ve demokrasiyi içselleştirmiştir.” 

Bu esnek din anlayışı kurulacak yeni Türkiye Cumhuriyet’inde laik yönetim anlayışını da kolaylaştıracaktır. 

Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin Din Anlayışı: 

Bu konuda yazar Avni Özgürel’e göre; Atatürk, Cumhuriyet’i ilan ederken, hilafeti kaldırırken, modern bir devlet yapısı ortaya çıkarma idealini de dini gerekçelere dayandırmıştır. Atatürk, Selçuklu Devleti ve Osmanlı İmparatorluğu’nun yazılı kurala dayalı olmamakla birlikte uygulamada benimsedikleri Hanefi-Maturidi itikadına bağlılığın, yeni yapılanmada da sürdürülmesi, dolayısıyla Türk Devlet geleneğinin bozulmaması tavrını benimsemiştir. (Radikal  14 Mayıs 2006)(2) 

Yine, Atılgan Bayar; M.Kemal Atatürk’ün Maturidi meşrep olduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti bireylerinin teolojisini bu meşrebe göre inşa etmek istediğinin bir kanıtı, onun Elmalı’ya tefsir yazdırırken kontrata; “ Bu tefsir, Hanefi fıkhı ve Maturidi itikadı üzerine kaleme alınacaktır.” kaydını koymuş olmasıdır. (Habertürk 11.07.2007)(2) 

Yine, eski diplomat ve devlet adamlarımızdan Uygur Aktan’a göre; Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri başkanlığı, Atatürk’ün talimatı ile yapılan Kur’an tercümesi ve tefsiri, Cumhuriyet’in din anlayışını, Hanefi amel ve Maturidi itikada dayandırdığını göstermektedir. Diyanet kurulurken Adalet Bakanı Seyfi Bey, aklın üstünlüğünü savunan Hanefi- Maturidi’yi benimsediklerini söylemiştir.(2) 

Sonuç: Maturidilik Osmanlı Müslümanlığıdır. Maturidilik Türk Müslümanliğıdır. Maturidilik Laik Cumhuriyet’in  teolojik temelidir.(2) 

Sezai Balta 

(1): Prof.Dr. Mümtaz’er Türköne/Türkler ve İslamiyet 

(2):Prof.Dr. M.Zeki İşcan/İslami Düşüncede Yenilik 

(3):Prof.Dr. Şerif Mardin/Yeni Osmanlı Düşüncesinin doğuşu 

Editör: BETÜL KESİK