Çocukluğumdan beri kendime ait hiçbir şeyi atmaya kıyamam, her şeyi bir anı olarak saklamaya çalışırım. Bu nedenle cüzdanımda 14 yıllık bir dondurma çubuğu, odamdaki çekmecemde herhangi bir konfeti parçası, aile evimde ilkokul defterlerimin bulunması benim için çok sıradandır. Taşınırken, üniversiteye gittiğimde, İstanbul’a yerleştiğimde annem sakladığım şeylerin sayısını en aza indirse de ilkokuldan bu yana koruduğum “hazinelerimin” bir kısmı hala duruyor.
Kırmızı kaplığı, üzerinde etiketiyle saklamayı başardığım Kompozisyon defterimi yaklaşık iki yıl önce baştan sona okudum. “Merve EREN, 6-A, Kompozisyon” . Her sayfada ayrı bir yazı, ayrı bir hikâye, bir kısmını hatırlayarak bir kısmını şaşırarak okudum. Beni en çok şaşırtan ise “Çomar’ımın Kötü Sonu” isimli hikâyem oldu.
2003 yılında kaleme aldığım “Çomar’ımın Kötü Sonu” isimli hikâyemi bire bir yazıyorum:
””İşte nihayet okullar kapanmıştı ve bana köpek almaya gidiyorduk. Oh! Bir tane küçük kuyruklu, siyah burunlu, bembeyaz bir köpek bana havlıyordu. Babama hemen, “Bu köpeği alalım” dedim.
Yüzü gülümseyen babam, siyah bıyıklı ve siyah kaşlı adama köpeği alacağımızı söyledi. Köpeği alıp eve gittik. Annem köpeğin adını “Çomar” koymamızı istedi. Kardeşim köpeğin küçük sivri dişlerinden korkarak çığlık atmıştı. Babam elinde tahtalar ve boya ile gelerek kulübe yapmamızı söylemişti.
Kulübeyi nihayet bitirdik. Kulübenin üzerini beyaza, çatısını ise pembeye boyadık. Çok sevimli bir kulübe olmuştu. Çomar, iri görünüşlü olan amcamın köpeği (amcamın iri görünüşlü köpeği) Toros’tan ilk başlarda korkmuştu, sonradan iyi anlaştılar.
Fakat bir gün o talihsiz kaza olmasaydı daha iyi olurdu. Çomar her zamanki gibi yine oynarken evin dışına çıkmıştı. Hıphızlı geçen sarı araba biricik köpeğime çarpmıştı. Kardeşimle ikimiz koştuk.
-N’aptın oğlum, dedim. “Mıyk” diye bir ses çıkardı. Adeta ağlarcasına gözünden bir damla yaş düştü ve gözleri kapandı. Hepimiz çok ağladık. Şimdi Çomar’la olan resimlerimize baktıkça hala ağlıyorum.””
2013 yılında hayatımıza giren İgor’umuzun güzel hikayesi:
2013 yazında, Ramazan ayında kardeşimle ben bilgisayar başında uyumamış, annemle babam uykudan uyanmış halde mutfakta buluştuğumuz bir sahurda “Bizim de bir köpeğimiz olsa ya evde” dedim, babam da “Aslında bir arkadaşta çok güzel yavrular var, cocker sanırım cinsi, ben bir görüşeyim verirse sahiplenelim” dedi. Bizim evimizde bütün güzel planlar bir anda gelişirdi; alınan kararlar, gidilen tatiller, geziler hep bir anlık kararların sonucuydu.
O sahurdaki konuşmamız üzerinden birkaç gün geçti ve babam aradı, “Hazırlanın bakmaya gidiyoruz yavrulara” diye. Siyah bıyıklı, siyah kaşlı abi, birbirinden güzel yavrular arasından birine ”Bu en yaramazı, ne yapsam kendimi dinletemiyorum” dedi. Babam da “Bizim evde uslu çocuk olmaz zaten, o bizim olsun” dedi, aldık kendi yavrumuz yaptık daha 40 günlük, küçük kuyruklu, siyah burunlu yavruyu.
Akşam avucumuzun içinde eve götürdük, anneme gösterdik. O güne kadar evin içine kuş bile getirmemize izin vermeyen annem “seni annenden mi ayırdılar” diyerek sevdi, sahiplendi İgorumuzu. İgor’u elimizde büyüttük, kalbimizde büyüttük. Ağladığı gecelerde uykusuz kaldık onu severek uyuttuk. Kardeşim onun küçük sivri dişlerinden korkmadı ama oyun oynarken İgor, küçük sivri dişleriyle kardeşimi korkutmak için çok kez uğraştı.
İgor bize önce kendisini, sonra bütün köpekleri, sonra bütün hayvanları çok başka sevmeyi öğretti. Ailemize birbirimizi daha güzel sevmeyi öğretti, bizi daha iyi insan, daha güzel aile yaptı. Ona kulübe yapmadık kendi yatağımızda, göğsümüzde uyuttuk. Görmeyince özledik, bütün hayatımızın merkezine aldık. Çevremizdeki çoğu kişi köpek korkusunu İgor’la yenerken birçok çocuk onun sevgisiyle büyüdü.
İgor Mahallemizin sevilen üyesi, annemin gün arkadaşı, babamın işyerinin maskotu, bizim yürüyüş arkadaşımız, kafe arkadaşımız, canımız, ağlarken gözyaşımızı silenimiz oldu. Bütün bunların yanında bir de Hektor’umuzun babası oldu.
Bize hayatımızın en güzel günlerini yaşatmaya başlayan İgor, bizi hiç bırakmaması gereken günlerde bizi bıraktı maalesef…
2018 yılı Ocak ayının ilk günlerinde, bir akşam oynarken evin dışına çıkan İgor’u ertesi gün annem ve babam buldular. Sevmeye, anlatmaya doyamadığımız, rüyalarımızdan çıkmayan İgor’umuz bizi ve oğlu Hektor’u bedenen bırakmıştı artık…
Annemle babam bir hafta boyunca bize haberini verememişler. Herkes duymuş kardeşimle bana söyleyememişler… 2003 yılındaki Merve’nin de yazdığı gibi “Hepimiz çok ağladık. Şimdi İgor’la olan fotoğraflarımıza baktıkça hala ağlıyorum.”
Ben 2003 yılındaki Merve’nin hazin sonlu hayalini de yaşamış olabilirim, genç Merve’nin yaşayacağı günleri çocuk Merve hissetmiş hayal etmiş de olabilir.
2003 yılındaki çocuk Merve’ye 2013 yılı itibariyle bir şeyler öğrenen genç Merve’nin birkaç haberi var… Can dostlarımızı “almıyoruz” aslında “birbirimizi seçiyoruz”, can dostuna verdiğin ‘Çomar’ ismi ilerleyen yıllarda seni güldürecek ve onu pembe çatılı bir kulübede değil o nerede isterse orada uyutacaksın, bazen kucağında, bazen yatağında… Ve sevgili 2003 yılındaki Merve, bazı duygular yaşanmadan ne yazsan biraz eksik kalır, sevdiklerimiz bizi bedenen terk etse de kalbimizi ve düşlerimizi asla terk etmezler…
Güzel oğlumuz İgor’un anısına sevgi ve özlemle…