Türk Siyaset mutfağında bir süredir hazırlıkları süren, ülke ve dünya kamuoyuna servis edilmek maksadıyla pişirilen ana yemek öncesi ara sıcaklar sunulmaya başlandı.
Devlet Bahçeli ‘nin DEM grubuyla el sıkışması da grup toplantısında sarf ettiği tartışma yaratan sözleri de (İçeriğine baktığımızda da) bu minvalde değerlendirilmesi gereken stratejik hamleler.
Tuğrul Türkeş ‘in öncesinde yaptığı çıkışları hatırlayalım sonrasında Amberin Zaman’ın Al-Monitor deki PKK haberinin her tarafta yankılanması, Erdoğan’ın takdirle karşılayıp kıymetli bulması, Cübbeli Ahmet Hoca’nın Alaattin Çakıcı ile buluşması tüm bunlar ,dünya gündemini de katıp aklın gözüyle bakıldığında kararlaştırılan, yürürlüğe koyulan politikayı işaret ediyor
Hatırlarsanız Oslo görüşmelerinden de kamuoyu yıllar sonra haberdar olmuştu. Terör örgütü tarafında gelişmelerin yansımalarını görebiliyoruz. Bese Hozat (Hülya Oran) Bir ay kadar önce yaptığı açıklamalarında Ankara üzerinden temaslar olduğunu doğrulamıştı
Konuşulanları hiç açmadığı için bilemiyoruz nedir ne değildir son sözün sahibi olarak zoraki İmralı’yı işaret etmişti. Diğer üst düzey örgüt yöneticilerine baktığımızda da ikilik göze çarpıyor Murat Karayılan ‘ın uzun açıklamalarının gelişimini tahlil edersek sürece yaklaşımı daha ılımlı yorumlanabilecek çerçevedeydi keza Avrupa ayağında Zübeyr Aydar da böyle ılımlı tonda demeç verdi Remzi Kartal ise şüpheci.
Daha önce yaptığı röportajda Silah bırakmaya ilişkin hususu Cemil Bayık şu şekilde ifade etmişti
“ ..Onun kararını ancak biz veririz, o bizi ilgilendirir çünkü pratiği biz yönetiyoruz..”
Zannediyorum ki TUSAŞ saldırısı verilmek istenen bir mesajdı .
Terör Örgütüne yakın medyayı takip edenler ,tarihine az buçuk hakim olanlar , okuyanlar kendilerine has anlatım dilleri olduğunu bilirler
Öcalan ‘ın bahsi geçtiğinde öylesine betimlerler ki beşer üstü yeteneklere sahip Ekoloji hareketinden , Kadın hareketine her konuya hakim Özgürlük ve demokrasi için mücadele eden insan ötesi irade sanabilirsiniz ,Platonun tarifi gibi adeta Filozof -Kral Gözünüzde canlanır, işe de yarıyor hani hem içte hem uluslararası arenada imaj oluşturmak bakımından. Teoride böyleyken pratikte bu ne ölçüde şimdilik spekülasyonlardan öteye geçmez yorumlarımız
İlgili yazıma göz atabilirsiniz
(01.11.2022 tarihli -Noam Chomsky kimi savunduğunu biliyor mu?)
Peki tüm bu hazırlıklar, süren curcuna ne diye yapılıyor diye haklı ve yerinde sorunuza açık sözlülükle cevap verecek olursam;
Ülke içi siyasete etkilerini yadsımamakla beraber ,
Ortadoğu’da yanan ateşten nasiplenmemek için olduğunu düşünüyorum. İsrail’in hamleleri , güvenliğini garanti altına alacak şekilde tüm Ortadoğu’yu değiştirmek güdüsüyle yapılıyor, vekil güçlerden sonra sıra esas kaynağa yani İran’a geliyor.
İran rejimi sallantıda olduğunun farkında, o yüzden iç kamuoyunu bütünleştirmek rejim taraftarlarını sağlam tutmak adına ha bire tehdit savurmak ,Süreçte ayakta kalabilmek içinse alttan alma , biriken gazı göstermelik saldırılarla çıkarma döngüsünde sıkışıp kalmış haldeler, emin olun kendi halkından çekincesi daha çoktur, çekinmelidir de .
Tetikleyeceği ve doğuracağı sonuçlar yeni sınırlar, yeni ülkeler .
Bizi ilgilendiren kısım dile getirilmek istenmeyen sınırlarımızı da tehdit eden muhtemel “Kürt devleti” . Netanyahu 2014 yılında Başbakan iken bölgede bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasını desteklemiştir. Mevcut ABD başkanı Joe Biden henüz Obama’nın başkan yardımcısıyken Mesud Barzani’ye ta 2015 yılında şunları demişti:
“ İkimizin de ömrü Kürdistan’ın bağımsızlığını kendi gözlerimizle görmeye yetecek ” fazlasıyla iddialı bir söz
Hemen ertesi yıl (2016) O zamanın İsrail Adalet bakanı Ayelet Shaked
benzer lafları dile getirmiştir
Sıradan kimselerin ya da siyaseten kıyıda köşede kalmış radikal siyaset yapan unsurların gelişigüzel laf olsun torba dolsun açıklamaları olarak değerlendirilemeyeceği açık. Orhan Veli’nin Cımbızlı şiirinden bozma , bir elinde cımbızı diğer elinde çayı
Oturduğu yerden dünyaya nizam veren etkisiz yetkisiz kimseler değil ki gülüp geçesin, umursamayasın üstelik söylemleri bizzat önümüzde cereyan ediyorken
Doğaldır ki devlet bir biçimde karşı politika üretmek, akılcı şekilde aksiyon almak zorunda , halkın hassasiyetlerini de önemseyerek
(biz de pek önemsenip önemsenmediği tartışmalı tabi)
Yakın zaman diliminde siyasilerden karşılıklı bolca hamaset işitecek olası Terör saldırıları tehdidini hissedeceğiz. Eylem kapasiteleri her ne kadar azalsa da görüyoruz ki bitmedi .
Geçiş süreçleri hep sancılı olur , Dış siyasi konjonktür hesaba katıldığında geçiştirmeyle geçecek gibi de gözükmüyor.
Öcalan’ın eski avukatı şimdi ki sıkı muhalifi olan Ahmet Zeki Okçuoğlu
“Kürdistan , Kürtlere rağmen kurulacaktır ” lafını sık sık telaffuz eder
Yukarıda uluslararası bölge Siyasetini dizayn eden aktörlerden alıntıladığım örnek konuşmalara dayanarak bunu söyler, PKK’nın kullanım ömrünü doldurduğunu da ekler.
Bahsi geçen örgütün devletler kadar zengin olduğunu diğer bölge ülkelerinde kollarının bulunduğunu unutmamak lazım yani temenniler , hoş sözler bir yere kadar, güç ve paradan söz ediyorsak ki ediyoruz.
Diğer taraftan ;
Türkiye’nin uzun zamandır Demokratik değerlere yüzünü dönmeye ihtiyacı var, aranılan taze kan yeni süreç olabilir mi? Çözüm bahanesiyle girilen süreçle beraber Mümtaz’er Türköne hocanın dediği gibi ihtimaldir ki olumlu yansımalarını hissedebiliriz ülke olarak. Tepemizde ki kara bulutların dağılması, gergin siyasi havanın yumuşaması, ekonominin nefes almasına olanak zemini sağlayabilir.
Dünya Bankasından Türkiye’ye yaklaşık 2 milyar dolarlık finansman birkaç gün önce onaylandı bile.
Yazmak yazarın boynuna borçtur yazmasa olmaz
Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak da olası yani mevcut krizleri derinleştirip ek problemlere de yol açabilir, her şey adı konmamış sürecin nasıl yönetileceğine bağlı bir bakıma
Yalnız şu anda gözüme çarpan iki zayıf nokta var söz edilmesi gerek
İlki Doğu Ergil’in Sorunun tanımını belirleme , ortak kanaatten yoksunluk olarak tespit ettiği durum . Yani eğer bir sorunun var olduğundan yakınılıyor fakat ne olduğu net biçimde ifade edilemiyorsa basmakalıp sloganlar , suçlamalar dillere pelesenk ediliyorsa hangi zeminde oturup konuşabilirsin hem neyi konuşacaksın ? Sorun ne ki çözümü olsun ?Herkes farklı bir şey söylüyor .
Diğeri Sedat Laçiner’in sürecin tarihsel gelişimini anlattığı videosunda değindiği entegre uzun vadeli diplomasi yani rüzgara karşı değil rüzgarı yanına almak. Tepeden inme bir şeylerin olup bitmesi neye yarar, bazı meselelerin kestirme yolu yoktur uzun olsa bile garanti yolu vardır toplumun bir kesimiyle değil tüm kesimlerinin konsolide edilmesidir bu da Toplumu zenginleştirmek , demokratikleştirmektir . İdeal olan Temel hak ve özgürlükler bakımından tüm vatandaşların eşit olmasıdır bunlar İnsanların elinden alınamaz lütuf gibi verilemez anlayışını benimsemektir.
Gizli diplomasi gereği olsa gerek
Süreç, şeffaflıktan uzak ,aniden hızlıca ilerlediği için halk şu an da gelişmeleri ,Aziz Nesin ‘in öyküsü gibi “Dur bakalım ne olacak ” vaziyetinde beklemede ve izlemede
Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçları beklemek abesle iştigal etmek olur
Önceki süreçten farklı neler olacak ne dersler alınmış hep birlikte yaşayıp tecrübe edeceğiz