“İnsanoğlu garip bir yaratık” der birçoğu, öyle olduğunu var sayar.
Kendilerince haklı da sayılırlar. Kim yaşanan şeylere farklı bir anlam yüklemez ki!
Gündelik yaptığımız hareketler bile bilinmeze yorulur.
İnsanların konuştuğuna bakarsanız bilinen bir şey yoktur.
Her şey bilinmezdir.
Bilinmez adeta kutsanır.
“Nasıl ya!” dersiniz.
İnanın yaşamda var olan her şey için bir bilinmez vardır.
Toplumun yaşam felsefesi bu bilinmezlik üzerine kurulmuştur.
En basit düşünen, ilişkilerini çıkar üzerine kuran, meseleye faydacı bakan canlıdır insanoğlu.
Bilinmeyecek, teşhis konulamayacak, garipsenecek hiçbir yanı yoktur.
Basit, bayağı…
Sıradan…
Kimse boşuna kendisini yormasın.
Öyle saçma sapan bir gizem yaratmasın.
Bedensel, ruhsal bir hastalık varsa doktorlar teşhisi koyar, tedavi eder geçer gider.
Toplum işte ne diyeceksin…
Tutturulmuş bir yol gidiyor.
Bir varmış, bir yokmuş misali…
Bugün varız yarın yokuz.
Bunu konuşalım, bunu dert edinelim.
Dert edinelim ki güzel ve kaliteli bir yaşam sürelim.
İnsan öldüğünde en yakınının unutma süresi on sekiz aymış.
Yani on sekiz ay sonra acısı dinermiş.
Çok sevdiklerinin, "Onlar olmadan asla olmaz" dediklerinin on sekiz ay sonra unutacak olması...
Düşününce içim acıdı bir an...
İyi bir iş, geniş bir ev, bir araba, emeklilik hayalleri, “Hele şu da olsun rahatlayacağım.” derken bir bakmışsın hayatın sonuna gelmişsin.
Lakin bizim yaradılış sebebimiz araba, ev, bağ, bahçe değil ki...
Hiçbir değer üretmeden, iz bırakmadan yaşanan bir hayat seksen yıl değil de sekiz yüz yıl olsa ne yazar!
On sekiz ay da unutulduktan sonra...
Yazık oluyor bize.
Çok ucuza gidiyoruz.
İnsanın yetiştirdiği öğrencileri olmalı, öğretmen olmasa bile...
Yazdığı ya da yazmaya niyetlendiği bir kitabı olmalı...
Şiir yazmalı ya da şiir okumalı…
Doğa ile iç içe yaşamlı, hayvanları sevmeli…
Tanımadığı, adını bile bilmediği insanlarda iz bırakmalı...
Birileri çevirmeli yolunu, “Siz beni tanımazsınız ama ben sizi tanıyorum, siz benim hayatımı değiştirdiniz” demeli yıllar sonra...
İnsanlara selam vermekten korkmak şöyle dursun, tanımadığı onlarca insanın yüreğine dokunmalı, sohbet etmeli, dertleşmeli, arkadaş olmalı...
İnsanların hayatına dokumalı…
İkinci bir kere dünyaya gelmeyi istememeli…
Başka bir yaşamın özlemini çekmemeli…
Dünya nimetlerini başka yerlerde aramamalı...
Velhasıl kelâm, eşyaya ve kula kul olmak değil, iyi ve verimli bir insan olmak önemli ...
Ah bu çok fazla dünya telaşesine dalmışlığımız yok mu?
İyi ve güzel yüreği olan herkese selam olsun…
Sanırım ne demek istediğim anlaşıldı.
Bir ot gibi değil bir insan gibi yaşamalı şu güzelim dünyada.
Yaşamanın hakkını vermeli…
İnsanoğlu işte…
“Gereğini yerine getirdim! En güzel şekilde yaşadım!” diyenlere, selam olsun.
Selam olsun güzel insanlara…
İnsanoğluna…
İnsana…