Bourideu ve kültürel çalışmalara etkisi nedir? Düşünümsel sosyoloji nedir? Kültürel Rölativizm nedir? Habitus kavramı nedir? Kültürel sermaye nedir?

KÜLTÜR, YAPI VE FAİLLİK; ÜÇ SENTEZ GİRİŞİMİ

Kültürel kuramda anlam sistemleri ve insan eylemleri arasındaki ilişki uzun bir geçmişi olan konudur. Sosyolojik kuramlar, kuramcılar insan davranışları bunların temelleri hakkında birçok görüş bildirmiştir. Bu başlık altında önemli olan ise yapı ve failin arasında ki ilişkinin nasıl tanımlandığı, birbirlerini nasıl etkiledikleri ve bunun temelleri hakkında bilgi vermek amaçlanmış olup bu bağlamda üç kuramcının görüşlerinden yararlanılacaktır.

Bunlar; Pierre Bourdieu (Fransız sosyolog), Anthony Giddens(İngiliz sosyolog), Nobert Elias(Daha sonra İngiliz vatandaşı olan Alman bir sosyolog). Kuramcıları anlamak açısında ise fail kelimesi burada özneye denk gelmektedir. Epistomoloji de bilgi tanımı yapılırken suje(özne) ve obje(nesne) arasında ki karşılıklı ilişkiden bahsedilir. Burada sujeyi, faili öznenin toplum içerisinde rolü olarak değerlendirmek kuramı anlamak için faydalı olacaktır.

Fail kelimesinin etimolojisine baktığımız da ise yapan eden kişi olarak tanımlanır. Arapça da ise Fiil bir "işi yapma eylemi", fail "o işi yapan" ve mef'ul ise yapılan "işten etkilenen" şeydir. Biz de tam burada fail ile yapı arasında etkilenen, etkileyen konusundan bahsedeceğiz. Dikkat edilmesi gereken diğer nokta ise fail incelemesi yapılırken ne psikolojide olduğu gibi tek başına ne de sosyal psikolojide olduğu gibi bir bireyden yola çıkılmayacaktır. Toplumla beraber oluşan bireyin yapısına bakılacaktır.
 

Pierre Bourdieu

Günümüzde kültürel kuram ve kültürel araştırmanın muhtemelen en önemli figürlerinden biridir. Bourdieu’da hemen hemen herkes için bir şey vardır. Çalışmalarında analizin makro ve mikro düzeylerini sentezlemeye çalışır. Hem soyut kuramsal modelleri geliştirmiş hem de ayrıntılı orta düzey ampirik incelemeleri yürütmüştür.

Ampirik çalışmaları alana (eğitim, popüler kültür, güzel sanatlar) ve disipline (antropoloji,sosyoloji) ayrılır böylece potansiyel okuyucularını da arttırmış olur. Alan, habitus , kültürel sermaye gibi kavramları geliştirmiştir. Bourdie’unun yaptığı senteze geçmeden önce kısaca onun kullandığı temel kavramlarının açıklamasını yapalım;
 

Düşünümsel Sosyoloji;

Felsefeye ait bir kavram olarak ortaya çıkan “reflexivity-düşünümsellik /selfreflexivity-öz-düşünümsellik insan ve toplum bilimlerinde dikkate alınan yöntemsel bir kavram haline gelmiştir. Kavram hem metodolojik hem de teorik boyutlara sahiptir. “Düşünümsellik” farklı disiplinlerde ve bağlamlarda farklı anlamlar kazansa da düşünümsellik hakkında bir çekirdek anlam tespit edilebilir:

“Düşünümsellik” kendisini nesneleştirme, kendini bir inceleme nesnesine dönüştürme, özne nesnenin karışması şeklinde tanımlanabilir. Bu bağlamda düşünümsellik, insanı kendi alışkanlık ve göreneklerine ilişkin bağlarından uzaklaştırarak, yaptıkları üzerine daha derin düşünmesini sağlayan [bir ilk ana geri döndürerek] yaptıkları üzerine düşünme anlamında derin bir farkındalık oluşturur.

Düşünümsellik; kendine atıfla kendini, kendi araştırmasının nesnesi kılma çabasıdır. Özne ve nesnenin birleşmesidir. Dışarıdan birinin bakış açısından sembol sistemlerinin soyut haritasını çıkarmaya çalışmak ve toplumsallar kurallara ilişkin fikirleri geliştirmeye kalkışmak mantıksal idi. Buradan toplumsal yaşamın belirleyici bir tarzda bu tür kurallar ve kodlar ile yürütüldüğü iddiasına ulaşmak çokta zor değildi.

Bourdieu bu tür kavrayışların toplumsal yaşamda failin rolünü ve pratik eylemi özellikle de strateji sorunları, onur ve utanç gibi öznel duyguları ihmal ettiğini savunur. Burada bir yorum getirecek olursak sosyolojide de çok karşılaştığımız iki bir kavramdan bahsedebiliriz:
 

KÜLTÜREL RÖLATİVİZM:

Kültürleri kendi içinde değerlendirmek ve yargılamak gerektiği, kültürlerin dışarıdan yargılanamayacağı düşüncesidir. Bourdieu tam olarak dışarıdan değerlendirmenin karşısında bir karşı görüş bildirmemiş ancak entnosantrik bir bakış açısında olduğu gibi kişilerin kendi kültürel değerleri bağlamında eleştirici yapabileceklerini de vurgulamış olabilir bu görüşüyle. Özellikle onur ve utanç kavramlarını kullanmış olması bu görüşü destekler niteliktedir bana göre. Analizi bir düzeye ya da diğerine indirgemeksizin yapı ve fail arasında ki ilişkiyi kuramsallaştırma içerisinde olan Bourdieu, bir ‘’düşünümsel sosyoloji’’ye ihtiyacımız olduğunu savunur.

Bourdieu’ya göre insanların çoğu, çoğu zaman kendi toplumsal dünyalarını ve onun eşyayı değerlendirme tarzını olağan sayar. Toplumbilimcilerde bundan kurtulmuş değillerdir onların da algıları ve eylemleri alışılmışlık ve yatkınlık ile şekillenmektedir ve bunun farkında olmaları gerekir. Buna karşılık düşünümsel sosyoloji onların her zaman ‘’en önemli yanlılığı… Bilim insanının bakışındaki kendi zihinsel durumu içindeki kişisel niyetleri, kasıtları, tayin edici unsurları araştırması gerekir.
 

Habitus

Habitus kavramı Bourdieu’unun yapıya ilişkin fikirlerini pratiğe ilişkin fikirleri ile uzlaştırma çabası içinde çok önemli bir kavramdır. Toplumsal yapılar ile toplumsal pratik (ya da toplumsal eylem) arasındaki bağı oluşturduğunu düşündüğü, bir dizi edinilmiş düşünce, davranış ve beğeni kalıpları için kullanılan bir kavram.

Habitus kavramı, yapısal eşitsizliğe kültürel açıdan yaklaşmayı sağlayabilecek bir temel sunmakta ve eylemlilik üzerine odaklanmaya olanak tanımaktadır. Bazı eleştirmenlere göre habitus, aynı zamanda adını kötüye çıkaracak derecede tarifi zor bir kavramdır. Bourdieu çeşitli biçimlerde kavramsallaştırır; belirli tarzlarda davranmaya yönelik ampirik eğilimler, yaşam tarzı, tercihler, hisler, beğeniler, somutlaştırılmış davranış, aktörlerin sahip olduğu bir çeşit dünya görüşü ve kozmoloji, beceriler, pratik toplumsal yetenek, yaşam fırsatlarına ve kariyer yollarına ilişkin büyük amaçlar ve beklentiler olarak kavramsallaştırır.

Habitusun akla dayanmadığını daha çok ‘’fileye doğru koşan tenis oyuncusunun aldığı ani karara’’ benzetir. Farklı toplumsal ortamlarda başvuracağımız kaynaklar ve eğilimler bütünü olarak ifade eder. Habitusun olumsuz yönü olarak söyleyebileceklerimiz ise iktidarla olan ilişkisidir. İktidarın ideolojisini kurguladığı yapılar olan aile, okul gibi yapılarla eşitsizliğin yeniden üretiminden bahsedilir.

 

Kültürel Sermaye

Habitusa benzer şeklide çeşitli boyutları olan bir kavramdır. Şunları içerir; güzel sanatlara ve kültüre ilişkin nesnel bilgi, kültürel beğeniler ve tercihler, biçimsel nitelikler, kültürel beceriler ve teknik ustalık, zevk sahibi olma ‘’iyi’’ ve ‘’kötü’’ arasında ayrım yapma yetisi olarak tanımlamıştı. Bourdieu, daha geniş bir habitusun bir boyutu ve bu nedenle ona sahip olanların toplumsal konumlarını yansıtan bir olgu olarak ifade etmiştir. Estetik yargıların subjektifliğine saldırır ve beğeninin toplumsal olarak belirlendiğini gösterir yaptığı alan araştırmasında.