Her iyilikten "Sonrası" bizde nasıl oluyor?

Deprem yıktı ama sonrasında fenomenlerin yaptıkları ile daha büyük yıkımı insanoğlu insanoğluna yaptı.

                Güzel ülkemin güzel insanları, geçmeyecek olsada depremin izlerini, yaralarımızı milletçe sarmaya çalışırken nasıl oluyorda bir taraftan izin yanına daha fena bir "iz" bırakabiliyoruz? Bu hareketler bize ait olamaz, bunlar bizim kodlarımız hiç değil? Artık dışarıdan ülkemin içine getirilen envai çeşit "tarz, moda, gündemde kalma" adına her ne dersek, sosyal medya ile önümüze sunulan çirkinlikler, bizim ruhumuza uymayacak işler, bizlere neler yaptırır oldu?

                Çağrıda bulunuyorum...Özümüze dönelim, kültürümüze dönelim! Ahlâki eksikliklerimizi giderelim.  "Şimdi ne alaka" diyebilirsiniz? Bizim kültürümüzde, savaşta babası şehit düşmüş diye evladını, sırf o şehit çocuğu "babasını hatırlar" hassasiyeti ile sevmekten kendini alıkoyardı. Evet konumuz, sosyal medya ile depremzelerin mahremiyetini gözler önüne serme çirkinliği!..

Bize acımızı dahi, içten içe, sessizce yaşama, farkındalığımızı elimizden alarak; kanatarak acı çektirerek depremin etkilerini yaşatan bu sosyal medya fenomenleri ve yaptıkları! Nedir böyle?

                Herkes bir muhabir olmuş , kameramanmış gibi elinde telefonla video, fotoğraf çekme yarışında gibi davranıyor. Hiç üşenmiyor deprem bölgesine gidiyor, görüntüler çekiyor "Buralar çok fena" diye yangının küllerini körüklüyor.

ÖZÜR BORÇLUYUZ...

                Yıkılan binaların görüntüleri, depremzedelerin çıkarılma anları (1 can kurtuldu sevincini görüntüler sayesinde yaşasak dahi), sonrası, dahada sonrası hepsi ama hepsi mahremiyet değilmi?. Yardım etmek için gittiğiniz enkazların üzerine çıkıp, o elinizdeki  telefonlar ile yaptıklarınız nedir? Fotoğraf, video çekmek için yarışanlar, özür borçluyuz! Bu özrümüzü ise, telefonlarınızdaki galerilerde kayıtlı olan, o bölgede çektiğiniz tüm görünleri şuan silerek başlayın...

Bu insanların hayatları vardı!

                Aile, akrabaları var, işleri, çocukları var. Sen o görüntüyü paylaşırken belki 10 yıl sonra önüne çıkaracağını ve aynı acıyı yeniden yaşatacağını neden düşünmüyorsun? Sırf takipçi sayın artsın diye mi? Reels çekebiliyorsun? Kim kimden helallik isteyecek, kim kimin hakkını nasıl ödeyebilecek? Sorarım!

Ne yazıkki; sosyal medya kötüye kullanıldı! İnsanların fotoğraflarını, özel notlarını, çığlıklarını paylaştık. Ben evimin yıkıldığı görüntüsünü ekrandan yada başka bir alanda görmek istemem ama o insanların evlerinin yıkıntılarını gösterdik! Büyük, küçük ayırt etmeksizin sorumsuzca "paylaşım yapmak, tıklanma almak" adına yapıldığını gördük. TV  proğramlarında ne oldu? Önce yalan haberlerle moraller bozuldu sonra psikoloğların tavsiyeleriyle düzeltilmeye çalışıldı. Durumu ajite edecek müziklerle yayın yaptılar! Birde üstüne muhabirlerin özellikle yakınlarını kayıp etmiş kişilere gidip soru sorması yok mu? O da apayrı bir fiyasko. Kayıbı olan insandan ne öğrenmeye çalışıyorsun? Tabiki öfkesini, kızgınlığını söyleyecek. Ama sen bu yarayı açıp birilerine "malzeme yapma fırsatı" açmış oluyorsun.

Mesleki ahlak vardı! O nerede kaldı? Sosyal medyacılara uyan haberciler ortaya çıktı. Gelin meslekdaşlarım yine biz eski mesleki ahlâkımızla çalışalım... Göçük altından çıkan depremzedeye mikrofon uzatmak nedir edep yahu! Orada yaptığımız yetmedi hastaneye gidildi, depremzede orada bulundu duygu ve düşüncesi soruldu. Bu nasıl vicdan, mesleki deformasyon sorarım. Asılsız haberler yayanlar mı? dalga geçenler mi? devletini, milletine ve dış ülkelere zayıf göstermeye çalışanlar mı?

Nasıl bir şokki bu?  yapılmaması gerekenler yapıldı?  Depremzelerin mahremiyetine saygı duymak herkes için bir zorunluluk.  Tüm bunları bilinçsizce yaptığımız için bence özür dilemeli.

                İnsanlarımızı dehşete düşürecek, devletine güvenini azaltacak, birbirine düşürecek paylaşımlardan kaçınmalıydık ama olmadı. Takipçi kazanmak uğrunamıydı? Neden empati kuramadık?

Göçük altından çıkan minicik bir yavruya ışık tutmak, fotoğrafını çekmek, seni ne kadar büyüttü mesela?

Habercilik anlayışıyla bölgede yaşanan yıkımı haber kanallarıyla aktarımın olması elbette şart. Bu bölgede yaşananları bilmezsek bu denli kenetlenme üzerimize düşeni duyamaz ne milletine, ne vatanına yardıma koşamazdık! Benim serzenişim; herkesin eline telefonu alıp çekim yaparak bunu sosyal medya mecralarında paylaşanlaradır!

Peki depremin yarattığı ihtiyacı fırsata çavirenlere ne demeli! Bu yaptığın senden bir gün gelir, kat kat elinden çıkacak haberin var mı?

ELİ ÖPÜLESİ AMCAMIZ

                Tabi birde depremi siyasi malzeme yapan siyasetçilerin o çirkin yüzüde var.

"Devlet burada! devletimde bize bakıyor, milletimde. Siz kimsiniz buraya geldiniz? .... gelmiş burada resim çekiyor. Vatandaşla konuşmuyor. Birde Diyarbakır milletvekili olacaksın. Sen Diyarbakır'ın çöpü olamazsın" diyen  Diyarbakırlı amcam gibi mertçe söz sırası millete geldiğinde bu sözler gibi en güzel cevap verilecek. Peki diğer siyasetçiler? Samimiyetsizliklerini ele veren bu kişilere ne demeli! Evet sınıfta kalan sizler oldunuz!  Sözlerimin sonunu herşeyi özetleyen bir miniğimiz sözleriyle bitirmek istiyorum. "Noluyo ya noluyo?"

55 saat avcunu sıkmadan, uyumadan muhabbet kuşunu tutan çocuktan güveni;

88 saat sonra kedimi kurtarın diyen çocuktan adaleti,sevgiyi;

90 saat sonra 5 yaşındaki çocuğa uzatılan suyu daha muayene olmadım diye içmemesinden bilimi;

78 saat sonra enkazın altında kalan çocuğun 'çıkamam, çıkarsam babam sıkışır' sözünden merhameti;

61 saat sonra çıkarılan çocuğun annemin sesi kesildi önce ona bakın demesinden vicdanı öğrenmeli ve bu ilkeler ile yayıncılık yapılmalı yada her ne yapıyorsak bu duygularla yapmalı...