Buradaki söz konusu soru, Marx’ın “Din, halkın afyonudur.” sözüne karşılık Ali Şeriati’nin ‘Dine Karşı Din’ kitabında sorduğu sorudur. Şeriati, bu soruya yine kendisi ‘Şirk dini’ olarak adlandırdığı, hakim sınıfların elindeki din, ezilen ve sömürülen kitlelerin zihnini felç eden, uyuşturan, kılıf uyduran din olarak cevap veriyordu.
İslam’ın zuhur ettiği 7. asırdaki din anlayışı İran, Roma ve Mısır’da kralların mutlak otoritesine hizmet eden bir egemenlik aracıydı. Din adamları da bu egemenlerin servetlerine servet katmak için onlara hizmet ediyor ve bunun karşılığında da bu servetten pay alıyorlardı.
Oysa, doğuş İslam’ı; gücün ve servetin tekelleştirilmesine karşı bir devrimdi. Bu devrim, saltanat seven Müslümanlar tarafından, olup bitene refleks gösteremeyen, bir ölü gibi duyma ve görme kabiliyetleri felç olmuş, kitleleri uyuşturan bir afyona dönüştürülmüştü.(1)
Mekkeli müşriklerin bu davete karşı çıkışlarının en önemli gerekçesi ise sadece tapındıkları 360 puta sahip çıkmak değil onlar üzerinden kazandıkları servetlerinin ve saltanatlarının ellerinden gitmesi endişesiydi.
İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in tebliğini Mekke’de iki grup insan baş tacı etti. Fakirler ve zengin ailelerin çocukları. Onları ölümüne Hz. Peygamberin etrafında birleştiren, yanıp tutuşturan ideal, sömürüye, zulme ve adaletsizliğe karşı oluşlarıydı. Köle Bilal ile aristokrat Ömer’i aynı safta buluşturan bu idealdi.
Habeş kralı Necaşi İslam’ ı kabul etmesine rağmen hala İncil okuyor ve Hıristiyanlığın ritüellerini yerine getiriyordu. Çünkü inandığı İslam, ilahi çağrının öznesi olan özgürlük, adalet ve irfandı. Onun ülkesi herkesin canından, malından ve namusundan emin olduğu ülkenin adıydı.
Aklın yerine geçmek için değil, aklın doğru kullanılmasını öğretmek için var olan Kur’an-ı mesaj ancak özgür zihinli bireylerin muhatabı olabilirdi ve bu yol bize hem zihinsel kölelikten kurtulmanın önünü açacak, hem de Marx’ın ‘din halkın afyonudur’ tezini çürütecek yoldu.
Aslında Marx, insanları bağımlı / köle haline getiren toplumsal şartlara isyan etmeye değil de, uyum göstermeye sebep olduğunu düşündüğü dini reddediyordu.(1)
İslam’ın doğuş tarihini, evrimsel tarihimizin bir sıçrama rampası olarak gördüğümüzde insanlığın çok daha mutlu yerlere geldiğini göreceğiz.
Fakat selefi bir zihniyetle İslam’ın 7. Asrını ‘kemal hali’ kabul etmek günümüz dünyası için yeni Işid’ lerden başka bir sonuç vermeyecektir.(2)
Sezai Balta
(1): Prof.Dr.Şaban Ali Düzgün / Dini Anlama Klavuzu
(2): Prof.Dr. Esat Arslan /Hz. Peygamberin Çağımızla Kavgasını Anlamak