Günümüzün en önemli iletişim araçlarından biri olan sosyal medyanın gücü, yadsınamaz bir ölçüde. Devasa bir kitleyi içerisinde bulunduran sosyal medyanın hayatımızı nasıl etkilediğini görmek, hatta ölçmek de sanıldığı kadar kolay olmuyor.
Sosyal medya, özellikle Z kuşağı olarak adlandırdığımız kuşağın vazgeçilmez bir yaşam alanı. Bu genç kuşak, ana akım medyanın tek taraflılığına inat sosyal medyayı son derece interaktif bir şekilde kullanabiliyor. Bir kişi tarafından atılan bir gönderi, saatler içerisinde kendisine taraflar ya da karşıt görüşler yaratabiliyor. Sanal ortam dediğimiz dünya, paylaşılan fikirlerin bir öte noktası olarak gerçek dünyaya aksediyor. Çok kısa bir zaman içerisinde, milyonlarca farklı insanın görüşlerini paylaşabildiği bir ortam, son derece büyülü bir atmosfer olarak görülüyor. Yalnız, her noktada olduğu gibi bu konuda da ölçülüğü hesaba katmadığımız noktada, içinden çıkılmaz bir kaosa meydan verilebiliyor.
Yayılan bilgilerin doğru, kaynağının güvenilir olup olmaması da ayrı bir handikap yaratıyor. Klavye başına oturan herkes bir iddiayla bir anda tüm dünyaya bir mesaj verme gücünü elinde tutuyor.
Bir noktada teknolojinin de aynı medeniyet gibi bir keskin bıçak olduğunu görüyoruz. Toplumumuz ve kendimiz için yararlı bir şey paylaşarak, adalet arayarak, ulaşamayacağımız kişi ve kurumları harekete geçirerek bunun iyi taraflarını görüyoruz. Öte yandan, özel hayatın ihlalinden dezenformasyonların yayılarak önüne geçilemeyen hallerin olması da bu nimetin karanlık yüzü…
Sosyal medya bir nimet mi yoksa bir lanet mi? Bunu cevaplamak yine kendi içimizde bitiyor. Biz nasıl bir dünya istiyoruz? Bunun için ne yapıyoruz?