Normalde Türkiye tarihinin karanlık dehlizlerinde kaybolup unutulması gereken
taşeron örgütlerden bir tanesi olan Hizbullah’ın yaptıkları çöp toplamak, ekmek almak cinsinden eylemler şeklinde tartışılıp gündelik hayatımızı meşgul ediyor şu günlerde.
Öyle ya normal dediğimiz şey nedir ki zaten yeter ki yeterince kalabalık taraftarınız olsun . Bu olduğunda ne yaptığınızın bir önemi yok
Peki Hizbullah denilince ne anlamalıyız?
Arapça bir kelime olan Hizbullah’ın kelime manası “Allah’ın Partisi” anlamına gelir fakat Lübnan’da ki Hizbullah ile karıştırılmamalıdır
Türkiye Hizbullah’ı ya da diğer bir ifadeyle Kürt Hizbullah’ının kökenine bakacak olursak 1970 li yılların politik ortamında filizlendi. Hizbullah’ı zamanın ruhundan ayrı analiz etmemek gerektiğini unutmayalım, iç ve dışta meydana gelen olayları atlamayalım.
İran’da Şah devrilip ardından Humeyni’nin birlikte hareket ettiği tüm muhalefeti tasfiye ederek kontrolü ele almasıyla birlikte ülkeyi zorla şeriat ile idare etmiştir. Bu olay pek çok İslamcı için model oluşturmuştur. Ayrıca İran etkinliğini arttırabilmek adına “Devrim” ihraç etme çabasına girmişti.
İslamcı Şair İsmet Özel bu durumu “Tahran müslümanların Moskova’sı olmak istiyor” diyerek çarpıcı biçimde dile getirmiştir.
Türkiye Hizbullah’ı da silah zoru ile mevcut rejimi devirip İslami bir devlet düzeni (kendine has yorumlarıyla tabi) kurma ideali için var olmuştur.
Örgüt; Bir müddet kurduğu kitabevleriyle faaliyet yürüttü daha sonra kendi içerisinde anlaşmazlığa düştü. Fidan Güngör’ün Menzil Kitabevi grubu(kolu) ile Hüseyin Velioğlu’nun İlim Kitabevi grubu(kolu) izlenilecek yolda anlaşmazlığa düşüp kanlı bir mücadeleye girişti
Hüseyin Velioğlu tek adam olduktan sonra örgüt zekat , fitre, kurban derisi vb
Yollarla muazzam gelir elde etti daha sonra bölgede yer alan başka bir terör örgütü PKK ile daha da kanlı hesaplaşmalar dönemine girdi. Doğu illerinde ki vatandaşlarımız ise iki ateş arasında kalmışlardır. Hizbullah dışa kapalı bir örgüt olarak ilahi kasetleri dışında infaz yöntemi ile tanınıyordu bu yöntem Takarov/Makarov model tabancalarla enseye tek kurşunla infaz yöntemiydi.
Bu model tabancalar hem bölgede kolay bulunuyor hem de çok işlevsel tabancalardır
Polonya da olduğum vakit poligon da özellikle Makarov ile pek çok defa atış yapma deneyimim olmuştur artıları eksilerinden hayli fazladır.
Emniyet güçlerinin operasyonlarıyla deşifre edilen örgüt, 17 Ocak 2000 tarihinde Beykoz’da yapılan operasyonda liderini ve arşivini yitirdi.
Son büyük çapta ses getiren eylemleri Emniyet müdürü Gaffar Okkan ve yanındaki polislere suikast gerçekleştirmek olmuştur
Zorbalıkla güç ve kontrol elde eden, insanların canına malına en önemlisi özgürlüğüne göz diken bu örgüt kabuk değiştirip çeşitli dernekler altında faaliyet göstermesinin ardından legal siyasete girerek partileşmiştir. Takip edebildiğim kadarıyla kendilerine yakın bir düzineden fazla aktif haber/analiz sitesi var özellikle “10 Kasım “ gibi belirli günlerde içerikleriyle göz doldurmaktalar.
Tüm bunlar akıllara Karl Popper’in “Hoşgörü Paradoksu”nu getiriyor. Yakın zamanda kaybettiğimiz Vural Savaş’ın “Militan Demokrasi ” kitabını da bu vesileyle tavsiye etmiş olayım.
Hoşgörü Paradoksu; Hoşgörüsüzlere yönelik gösterilecek hoşgörünün, toplumun hoşgörebilme yetisini zarara uğratacağından hatta yok edeceğinden dolayı hoşgörüsüzlere karşı kararlı biçimde müsamaha (hoşgörü) gösterilmemesini söyleyen mantıksal paradokstur.
Aydınlık bir Türkiye’de Hizbullahçıların siyasi hayatta belirleyici olduğunu düşünebiliyor musunuz?
Düşünemezsiniz çünkü böylesi bir Türkiye aydınlık kalamayacaktır..