Geçtiğimiz haftadan bu yana yoğun şekilde zihnimde evirip çevirdiğim konulardan birisi Ortadoğu’nun geleceği. Ekimin (7) yedisi geldi çattı seneyi devriyesi yani yıldönümü .Peki ama neyin ? Ortadoğu da ki değişimin fitilinin ateşlenmesinin , uğruna bir sürü suçsuz günahsız insanın ölmesinin,7 Ekim ileride çokça anılacak bir tarih  yalnız o gün olanlarla değil sonrasında sebep olduklarıyla beraber .

Önceki yazılarımda pek çok kez belirttiğim gibi 7 Ekim sonrası olacaklar İsrail – Hamas çatışması ile sınırlı kalacak gibi durmuyordu, yapılan benzetmeler (İsrail’in 11 Eylülü), yetkililerin açıklamaları:

Örneğin Saldırının hemen sonrası 9 Ekim’de  Netanyahu ’nun sarf ettiği;

 “ Kararlı olmanızı rica ediyorum çünkü Ortadoğu’yu değiştireceğiz” derken asla kısa ömürlü şeyleri kast ettiğini düşünmüyor, büyük gelişmelerin habercisi olarak yorumluyordum

( Kaynak : Reuters & Jewish News Syndicate)

Esas çatışmanın bölgede statükoyu değiştirmek isteyen ülkeler ile mevcut statükoyu üç aşağı beş yukarı korumak isteyen ülkeler

 ( Türkiye İran vb)arasında olduğunu söylemiştim.

Yakın zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan İsrail’e dair yaptığı çıkışlar verdiği demeçlerle gündem belirleyerek (Ki muhalefetin en büyük zaaflarındandır gündem belirleyememek) sokakta ,medyada, mecliste İsrail – Türkiye ile doğrudan çatışır mı konusunu tartışma konusu haline getirdi

Bu konuyu beraber irdeleyelim ;

Etraf savaşı ve dış politikayı “ İkişer tene atom bombası atalım herkes hizaya gelsin , olur biter” sığlığıyla değerlendiren klavye savaşçıları, kahvehane müdavimleriyle dolu bir de “Ya bize hiç bir şeycik  olmaz rahat ol”var. İki hüsrana uğratan uç nokta. Sonuçta Savaş ciddi bir mesele Politika kansız bir savaştır . Boşları topladığımıza göre konumuza dönebilir rahat rahat değerlendirebiliriz. Erdoğan’a itiraz eden tepki gösteren kimselerin başında Milletvekili Cengiz Çandar yer aldı. Çandar Ortadoğu’da bulunmuş güçlü bağlantıları olan bu konuda ders vermiş ,kitaplar yazmış Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) kimlik kartına sahip yani alelade birisi değil. Sözlerini yabana atmamak daha önceki yanılgılarını da unutmamak lazım . Öyle ya yanılmadık kim kaldı (!)

Sonda söylenecek şeyi burada uzatmadan söylemeli , Türkiye’nin bırakın sınır ülkelerini yada İsrail’i  , Uganda ile Patagonyayla bile çatışma riskine hazırlıklı olması gerek . Yani gerçekleşmesi muhtemel her türlü çatışmaya, doğal felakete, kötü senaryoya yönelik planlı ,hazırlıklı, tedbirli davranmak kastım. Tedbirsizliğin , boş vermişliğin, bana bir şey olmazcılığın sonu yıkımdır. Pek çok kez deneyimledik zaten. Akıllı, hesaplı, kuralına uygun biçimde olanından  tabi öteki türlüsü paranoyakça tutumda, kazandırmaz kaybettirir

 “Arnavutluk Sığınakları”  tekrar hatırınıza getirin.

Evvela şu soruyu sormalı, İsrail’in Türkiye’ye saldırma gerekçesi nedir?

Sürekli dile getirilen net gerekçe Tekvin 15 meşhur Vadedilmiş  Topraklar  meselesi . Yeterli mi? Yoksa Değil mi tarihi nasıl yorumladığınıza göre değişir. Şeytanın avukatlığını yapmak bazen yazarın boynuna borçtur okuyanı canlı tutmak adına. Şöyle yapabiliriz mesela:  Biz de Turan denildiği vakit Tuva Cumhuriyetinde yer alan Şehir kastedilmiyor biliyorsunuz ki fakat çoğu vatandaşın gündeminde kaçıncı sırada yer alır Allah bilir , orada da herkes Vadedilmiş Topraklar meselesi için aynı şekilde düşünüyor diyebilir miyiz?

Peki bunun dışında ne bahane edilebilir? Düşman gördüğüm yapılarla ilişkilisin denilebilir fakat söz konusu dış ilişkiler olduğunda kimin eli kimin cebinde belli değildir. Göz önünde dost veya düşman arka planda tam tersi olabilirsin . Bir cephede müttefik iken diğerinde olmayabilirsin  Mesela son yaşanan İsrail ile Azerbaycan Ermenistan gerilimi konusunda aynı Filistin konusunda farklıyız ki 7 Ekim öncesi yalnız Arap Devletleri değil bizde iyileşme sürecine girmiştik.

Emekli Diplomat Yalım Eralp’in  “Ahlak ve Dış Politika: Riyakarlık Sanatı ” yazısını tavsiye ederim. Hiçbir ülkenin ders verebilecek konumda olmadığını anlarsınız tabi bu peşine düşülen her  yanlışın katiyen bahanesi olamaz. Bedelini halkın refahı ile güvenliği ile ödendiği politikalar ise bunlar hesap sorma hesap verme kültürü olmalıdır.

Peki elde ki gerekçelerle mevcut ortamda böylesi bir hareket yapılabilir mi?

İsrail penceresinden bakın,  Silahlarınız, Teknolojiniz , istihbarat birimleriniz , Operasyon  beceriniz üst düzey. ABD gibi Süper güç arkanızda ve  sınırsız krediniz var, Batı tarafından önemli desteğiniz var , Arap ülkelerinin kerhen onayı var (bazılarının gönüllü) öne sürebileceğiniz mazeretiniz var  fakat Nüfusunuz belli pek çok cephede savaş veriyorsunuz . İran’ı ahtapot gibi düşünürsek vekil güçleri ahtapotun kolları olarak adlandırabiliriz bunlar Irak, Suriye, Yemen ,Lübnan gibi coğrafyada dağılmış vaziyette müttefikleriniz içinde itirazlar yükseliyor

Sonra tüm bunlara ek siz 85 milyonluk NATO üyesi olan ülkeyle sıcak çatışmaya girer misiniz? Girerseniz sonuçları ne olur?

Hoş bir anekdot değil aslında fakat çarpıcı,hatırlatmakta fayda var. Ünlü Spekülatör George Soros Türkiye ye dair şöyle bir laf etmişti, “Türkiye’nin en iyi ihraç ürünü ordusudur ” Bozuk ekonomi, demografik değişim, Beyin göçü, yığınla sayılabilecek iç problemler daha eklenebilecek ne varsa kenara koyalım. Ordusu , güvenlik teşkilatları ve NATO mensubu oluşuyla Hava kuvvetleri olmayan, Nüfusuna yakın mülteci barındıran, parça pincik edilen  Lübnan ile aynı kefeye koyamaz ona davrandığınız gibi davranamazsınız.

Şöyle de bir tehlike var İsveç ‘in NATO üyesi olmasını zorlaştırdığımız vakit yüksek sesle dile getirilmeye başlandı Türkiye’nin NATO’dan atılması, sakın bu tuzağa düşmemeli, Batı düşmanlığına kapılıp ayrılmaya kalkmak düşmanın ekmeğine yağ sürmekle eşdeğer olur . Bir başına açık hedef haline gelmiş oluruz .  Mevcut durumda dahi meşhur 5. Madde yani tarafların birine karşı yapılacak saldırının hepsine karşı yapılmış sayılmasını geçersiz kılmak ,üyeliğimizi değersiz göstermek ve birlikten atılmamızı isteyenler var Michael Rubin gibi.

Yavaş yavaş sonuca bağlayalım;

Sıcak çatışmayı şimdilik iki tarafta istemez   soğuk sözlü atışmalar da içe dönük istenilen ölçüde karşılık bulacağını ,tepkiler yaratacağını sanmıyorum . Türkiye’de hiçbir gündem dikiş tutmuyor başka ülkede aylarca konu olacak gündemden düşmeyecek mesele Türkiye’de haftasını doldurmuyor. İsrail için ise konusu bol adım adım hedefine ulaşmak telaşında Türkiye’nin en önemli meselesi ; Ekonomi, Hukuk , Güvenliktir  (Özgürlüklerin korunması buna dahildir)

Siz yeterince güçlü olursanız kimse size zarar vermek istese dahi veremez , cesaret edemez. Dostluğunuzu esirgemek bile etkin bir yaptırım olur . Mutlu olan vatandaş ülkesini sever  , sahiplenir severmiş gibi sahiplenirmiş gibi  yapmaz İsrail nasıl İran’ın tüm hücrelerine zorlanmadan, kolayca sızabildi ,adam devşirebildi ?

İran’ın vekilleri vasıtasıyla etki alanını genişletmesi, nükleer güce sahip olmaya yaklaşması yalnız İsrail ve Batı dünyasında rahatsızlık oluşturmuş değil Araplarda bunu istemiyor

Tam tersi İsrail’le normalleşme peşindeler.  Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’ın kişisel olarak umursamadığını Blinken ile bir araya geldiklerinde  söylediği iddia ediliyor. Enver Sedat’ın başına gelenlerin benzerinden çekindiği ,normalleşme maliyetinin kişisel zararına olacağından  endişesi .

 Açıkçası beğenip beğenmemekten bağımsız İsrail’in Güvenliği ve sonraki hamleler için bölgede değişim hedefleniyor. Gözümüzün önünde adım adım cereyan eden budur.

Silah Tasarımcısı Georg Luger ‘in meşhur 9 mm parabellum fişeklerinin ismi Latince bir slogandan türetilmiştir;

“Si Vis Pacem, Para bellum ” yani Barış istiyorsan savaşa hazır ol.

Savaş övülecek , yerilecek , lanetlemek ile bitecek bir şey değil acı bir gerçektir en caydırıcı, en garanti  yol.

Her anlamda güçlü  olabilmek , değişimleri zararınıza değil yararınıza çevirebilmektir